İSTİKLAL MARŞI VE AÇIKLAMASI
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim, milletimindir ancak.
Mehmet Akif, Türk milletine cesaret ve tahammül aşılamak için ve onda bulunan duyguları harekete geçirmek için, şiirine korkma sözüyle başlıyor. Bayrak bir milletin geleceğinin ve bağımsızlığının sembolüdür. Bayrağın sönmesi Türk milletinin istiklalini kaybetmesidir. Şair ülkemizde tek bir insan kalana kadar bu vatanı savunacağımızı belirtiyor. O halde en son Türk bireyi son nefesini vermeden Türk istiklal ve bağımsızlığını yok etmek, Türk bayrağını söndürmek mümkün değildir. Zira bayrağımız milletimizin yıldızıdır. Bayrağın kaderi ile milletimizin kaderi birbirine bağlıdır. Bayrak bizimdir, biz yaşadıkça onu elimizden kimse alamaz.Türk milletinin bütün fertlerini öldürmedikçe bağımsızlığını kimse yok edemez.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, Hak’a tapan milletimin istiklal!
Şair, ikinci kıtada bayrağımızın o zaman ki kırgın, küskün, öfkeli halini dile getiriyor. Türk vatanının bazı parçaları, işgal edilmiştir. Bu yüzden bazı bölgelerde bayraklarımız indirilmiş, yerine düşman bayrakları asılmıştır. Kaş çatmak, öfke halini ifade eder. Kaş ayrıca, edebiyatımızda hilale benzetilir. Sevgilinin kaşları daima hilal şeklinde gösterilmiştir. Bayraktaki hilal de tıpkı nazlı bir sevgilinin kaşı gibi çatılmıştır. Kahraman Türk milletini üzmektedir. Türkün beklediği, özlediği gülen bir bayraktır.Türk bayrağının gülmesi göklerde dalgalanmasıdır. Bir aşığın sevgilisinden güler yüz beklemesi gibi bağımsızlığa aşık Türk milleti de özgürlüğün sembolü olan bayraktan gülmesini beklemektedir. Bu milletimizin en doğal hakkıdır. Çünkü, Türkler bağımsızlıkları ve bayrakları uğruna pek çok kan dökmüşlerdir. Bu kanları bayrağa helal etmeleri için onun da nazlanmayı bırakıp, göklerde dalgalanması gerekir. Türk milleti daima Allah’a inandığı için özgürlük onun hakkıdır.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaştım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarim.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Şair “ben” diyor.(Ancak kastettiği mana aslında bizdir Türk milleti adına konuşmaktadır) Türk milleti ezelden beri hür yaşamıştır,hür yaşayacaktır. Onun özgürlüğünü elinden almak isteyen ancak çıldırmış olmalı,zira böyle bir harekete kalkışanlar ağır bir şekilde cezalandırılır. Türk milleti bağımsızlığı uğrunda önüne çıkacak her engeli aşacak güçtedir. O; böylesine yüce bir amaç için dağları delecek, enginlere sığmayıp,denizleri taşıracaktır güçtedir.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Bu kıtada şair vatanımızı istilaya kalkışan Avrupalılara meydan okuyor. 20. asrın başında Avrupa medeniyeti 19.yy. deki görkeminden oldukça uzaktır. O sebeple şair batıyı tek dişi kalmış canavara benzetiyor. Ancak Avrupa mevcut teknik imkanlarını seferber ederek topuyla, tüfeğiyle, tankıyla bizi yok etmeye çalışmaktadır. Mehmetçik ise bu güce topla, tüfekle, mızrakla, kılıçla cevap vermeye çalışmaktadır. Avrupalı kendini çelik zırhla korurken Mehmetçik ona iman dolu altın göğsüyle karşılık vermektedir.
Arkadaş! Yurdumu alçakları uğratma, sakin.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Şair kahraman Türk askerine hitap ediyor. Türk yurdunu alçakları uğratmaması için gerekirse canini feda etmesini öneriyor. Şehit gövdelerinin meydana getireceği siperler düşmana mani olacaktır. Mehmet Akif düşmanın çok kısa bir süre içinde bu hayasızca akına son vereceği Allah’ın Türk milletine Kuran-Kerimde vaat ettiği zafer gününün yarından bile daha yakın bir zamanda doğacağına inanmaktadır.
Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Şair Türk ordusuna vatanin kutsallığını hatırlatıyor. Toprak ile vatan arasında büyük bir fark vardır. Toprağı vatan haline getiren onu elde etmek ve korumak için savaşan fertlerin varlığıdır. Kısacası sıradan bir toprak büyük bir değer taşımaz; ama vatan toprağı uğrunda şehit olan atalarımızın o topraktaki mezarlarıdır. Bu kutsal vatani dünyalara değişmeyiz. Toprak dünyanın her yerinde bulunur. Ancak atalarımızın kanlarıyla sulanan topraklar vatanimiz üzerindedir.
Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Bu vatan cennet kadar kıymetlidir. Şehit olanların ruhu dini inanışımıza göre doğrudan doğruya cennete gider. Şehitlerimiz bu vatan toprağında yattığı için cennetten farksızdır. Bir avuç toprağı sıksak şehitler fışkıracak sanırız. Canımızdan çok sevdiğimiz insanları varımızı yoğumuzu Allah alsında yalnız yaşadığımız sürece bizi vatanımızdan ayrı düşürmesin.
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
Allah’a şair hitap ediyor. Mehmet Akif’in Allah’tan tek dileği ibadet yerlerinin göğsüne düşman elinin değmemesidir. Camilerimizden okunan ezanlar sonsuza kadar Türk yurdunun üstünde inlemelidir. Çünkü bu ezanlar dinimizin temelidir.
O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşim,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Ezan sesleri yurdumuzun üstünde inledikçe şehitlerimizin de ruhları şad olacaktır. Ezan sesi sadece yaşayanlara değil, ölülere hatta onların mezar taşlarına bile tesir eden yüce bir anlam taşır. Şehit atalarımızın her şeyden arınmış ruhları yerden fışkıracak, ezan sesiyle ayağa kalkacak ve dışa yükselecektir.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Şair zafer gününün heyecanını yaşıyor. Şanlı bayrağımız dalgalandıkça gökyüzünü şafakla yarış edercesine gökyüzünü kızıl renge boyamaktadır. Türk milleti yeniden bağımsızlığına kavuşmuştur. Artık onun için yok olma korkusu kalmamıştır. Bayrağımız şehitlerimizin kanlarını hak etmiştir. Bağımsızlık Allah’a tapan ve doğruluktan ayırmayan Türk milletinin en doğal hakkıdir.
Mehmet Akif ERSOY
12 Haziran 2007 Salı
6.Sınıf Yerüstü ve Yeraltı Su Kaynakları
Yeraltı ve Yerüstü Su Kaynakları
Su Döngüsü
Yeryüzünün 3/4'ü sular tarafından kaplanmıştır. Milyonlarca yıldan beri bu miktar hemen hemen sabittir. Suyun tümü atmosfer, deniz ve okyanuslar ile karalarda dağılmış durumdadır. Karasal sistemlerde sular, göl, akarsu, yer altısuları ve küçük birikintilerde yer alır. Doğal dengenin korunabilmesi için bu suların devamlı yer değiştirmesi gerekmektedir. Suyun hava, kara ve sucul sistemlerde yer değiştirmesine su döngüsü (çevrimi) denir.
Yer Altı Suları
Yeryüzüne inen suların bir kısmı kumlu ve çakıllı katmanlardan geçerek daha alt kısımlardaki geçirimsiz killi tabakaların üzerinde birikir. Bu sulara yer altı suları denir. Yer altı suları bazen iç katmanlarda hareketsiz bir şekilde toplanır. Bazen de yer altında akarak yer altı nehirlerini oluşturur. Yer altı suları eğim koşulları ve akışın uygun olduğu zayıf yerlerden yeryüzüne çıkabilir. Yeryüzüne çıkan bu sulara kaynak suları denir. Yer altı suları yerkürenin iç katmanlarında bulunan ısı enerjisinin yeryüzüne taşınmasını da sağlar. Bu enerji de jeotermal enerjinin kaynağını oluşturur.
Yer altı suları en temiz sulardır. Buna karşılık baraj ve göllerde biriken suların içilebilir ve kullanılabilir olması için temizlenmesi gerekir. Bu nedenle, su şehir şebekesine ulaşıncaya kadar çeşitli işlemlerden geçirilir. Bunlar; dinlendirme, havalandırma, çöktürme, süzme ve mikroplardan arındırma işlemleridir.
Baraj ve göllerde biriken sular, ilk olarak dinlendirme havuzlarında toplanır. Burada su içinde bulunan katı maddelerin kendiliğinden çökelmesi sağlanır. Dinlendirilen su şelâle gibi bir setten akıtılarak suyun hava ve güneşle temas etmesi sağlanır. Böylece suda bulunan bazı mikroplar ölürken zararlı gazlar da ayrılır. Havalandırılmış su, çöktürme havuzlarına alınır. Suyun içerisine şap adı verilen kimyasal bir madde atılır. Böylece su içinde asılı bulunan küçük tanecikler çöktürülmüş olur. Çöktürme işleminden sonra su, çakıl, kum ve ince kum katmanlarından oluşan süzgeçlerden geçirilerek süzülür. Böylece suyun bulanıklığı giderilmiş olur.
Süzülen suya son işlem olarak çok az miktarda klor katılır. Klor zehirli bir gaz olup suyu mikroplardan arıtmak amacıyla kullanılır. Böylece su içilebilir ve kullanılabilir hâle gelir. Bu su depolarda toplanarak şehirlere gönderilir.
Yer Üstü Su Kaynakları:
Okyanus: Kıt’alar arasında büyük çukurları kaplayan geniş ve derin su kütlesi. Okyanuslar, yeryüzünün sularla kaplı olan geniş alanlarıdır. Dünya’nın %71’ini okyanuslar ve denizler kaplamıştır. Yeryüzünde üç okyanus vardır. Bunlar büyüklük sırasına göre şöyledir: Büyük Okyanus (Pasifik), Atlas Okyanusu (Atlantik), Hint Okyanusu. Kuzey ve Güney Amerika ile Asya ve Okyanusya kıt’aları arasında kalan alanda Büyük Okyanus yer alır. Afrika, Asya ve Okyanusya kıt’aları arasında kalan bölümde Hint Okyanusu bulunur. Kuzey ve Güney Amerika, Afrika ve Avrupa kıt’aları arasında da Atlas Okyanusu yer alır. Denizler, okyanusların kara içlerine sokulmuş kollarıdır. Okyanus ve deniz arasında genişlik ve derinlik bakımından farklılıklar vardır. Okyanuslar, denize göre daha geniş ve derindir. Bazı denizler birbirlerine ya da okyanuslara boğazlarla bağlanmıştır. Karalar arasında bulunan denizin daralmış kısımlarına “boğaz” denir. Örneğin; Çanakkale Boğazı, Marmara ve Ege Denizi’ni birbirine bağlar. Karaların bazı kesimlerinde denizler ve okyanuslar karalara doğru girintiler oluşturmuştur. Bu girintilerin büyüklerine “körfez” küçüklerine “koy” denir. Kıyılarımızda birçok körfez ve koy bulunur. Örneğin; Antalya Körfezi, Akdeniz üzerinde yer alan bir körfezdir. İç denizler; dar boğazlarla okyanusları birbirine bağlar. Örneğin; Marmara Denizi, bir iç denizdir. Karaların okyanusa ya da denize doğru sokulmuş, üç tarafı denizlerle çevrili kara parçalarına “yarımada” denir. Örneğin; Gelibolu Yarımadası, Ege Denizi üzerinde yer alan bir yarımadadır. Ada, etrafı sularla kaplı, kara parçasıdır. Örneğin; Kıbrıs Adası Akdeniz üzerinde bulanan bir adadır.
Deniz: Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbirleriyle bağlantılı, tuzlu su kütlesi. Denizler okyanuslardan, yüzölçümlerinin küçüklüğü, derinliklerinin azlığı, tuzluluk oranlarının değişkenliği, kıt’a sahanlığının çokluğu ve kıyılarını dövdüğü kıtalarla olan bağlantılarının çokluğuyla ayırt edilir.
Deniz suyu, genellikle litrede 35 g erimiş tuz içeren bir eriyiktir. Tuzluluk oranı, kutup bölgelerine yakın ya da çok sayıda akarsuyla beslenen denizlerde düşük, tropikal bölgelerde yer alan ya da kapalı olan denizlerde yüksektir. Deniz suyunda çok sayıda metal de eser miktarlarda bulunur. Güneş ışınlarından, rüzgârdan ve buharlaşmadan etkilenen yüzey sularında, çok büyük sıcaklık farklılıkları görülür. Deniz suyunun yoğunluğu (donma ve buz dağlarının oluşmasında önemli bir etkendir), tuz oranına, sıcaklığa ve basınca bağlıdır.
Göl: Kapalı havzalarda yer alan geniş, durgun su kütlesi.
Göller dünyanın her yerinde bulunur. Çoğunlukla ırmak boylarında, bol yağış alan bölgelerde ve denize yakın düzlüklerde bulunur.
Göllerin suları tatlı ya da tuzlu olabilir. Suyu tatlı olan göllere tatlı su gölleri, suyu tuzlu olan göllere ise tuzlu su gölleri denir. Tatlı su göllerinin sayısı tuzlu su göllerine göre daha fazladır. Tuzlu su gölleri genel olarak kurak bölgelerde oluşur. Kurak bölge göllerinin suları tuz ve alkali bileşikler bakımından zengindir.
Göller, çok çeşitli boyutlarda olabilir. Çoğunun yüzeyi 260 km2 ya da daha azdır. Yalnızca birkaçı bunun üzerine çıkar. Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü’nün alanı 3713 km2dir. Tuz Gölü de ikinci büyük gölümüzdür ve alanı 1500 km2dir.
Akarsu: Yerin altında ya da üstünde, kıyıları az çok belirgin bir yatak içinde akan su kütlesi. Günümüz coğrafî adlandırmalarında, akış hâlindeki her tür su akıntısı için akarsu anlamı kullanılsa da akarsuyu tanımlayan temel özellik suyun belli bir yatak içinde akıyor olmasıdır. Akış hâlindeki su kütlesini büyüklüğüne göre yapılan adlandırmalarda; küçük akarsulara dere, çay, su ya da öz; büyük akarsulara da ırmak adı verilir.
Yağmur ya da kar biçiminde yeryüzüne ulaşan suyun bir bölümü güneşin ve rüzgârın etkisiyle buharlaşarak yeniden atmosfere döner. Geri kalan suyun bir bölümü birleşerek dereleri ya da çayları oluştururken başka bir bölümü de toprağın altına sızar. Sızan suların çok büyük bir bölümü daha sonra kaynaklar hâlinde yeniden yeryüzüne çıkarak akar sulara karışır. Yağışsız mevsimlerde akarsuların kurumamasına yol açan, bu kaynak sularıdır. Kar ve buzlar da akarsuların beslenmesinde önemli rol oynar. Böylece dereler birleşerek, ırmakları oluşturur. Bir akarsuyun kat ettiği yola, akarsuyun çığırı denir. Bu yol boyunca akarsuya katılan dere ve çaylara da akarsuyun kolları adı verilir. Akaçlama havzası ya da havza anlamı, bir akarsuyun ve kollarının beslendiği, başka bir deyişle sularının topladığı alana verilen addır. Ayrıca jeomorfolojik süreçlerin en önemli etkenlerinden biri olan akarsular, yeryüzü şekillerinin oluşmasında temel rol oynar. Akarsuların aktığı yollar boyunca doğal şekiller oluşur. Şelâleler ve akarsu vadileri bunlardandır.
Yer Altı Su Kaynakları:
Artezyen Kuyusu: Yerin altında ya da üstünde, kıyıları az çok belirgin bir yatak içinde akan su kütlesi. Günümüz coğrafî adlandırmalarında, akış hâlindeki her tür su akıntısı için akarsu anlamı kullanılsa da akarsuyu tanımlayan temel özellik suyun belli bir yatak içinde akıyor olmasıdır. Akış hâlindeki su kütlesini büyüklüğüne göre yapılan adlandırmalarda; küçük akarsulara dere, çay, su ya da öz; büyük akarsulara da ırmak adı verilir.
Yağmur ya da kar biçiminde yeryüzüne ulaşan suyun bir bölümü güneşin ve rüzgârın etkisiyle buharlaşarak yeniden atmosfere döner. Geri kalan suyun bir bölümü birleşerek dereleri ya da çayları oluştururken başka bir bölümü de toprağın altına sızar. Sızan suların çok büyük bir bölümü daha sonra kaynaklar hâlinde yeniden yeryüzüne çıkarak akar sulara karışır. Yağışsız mevsimlerde akarsuların kurumamasına yol açan, bu kaynak sularıdır. Kar ve buzlar da akarsuların beslenmesinde önemli rol oynar. Böylece dereler birleşerek, ırmakları oluşturur. Bir akarsuyun kat ettiği yola, akarsuyun çığırı denir. Bu yol boyunca akarsuya katılan dere ve çaylara da akarsuyun kolları adı verilir. Akaçlama havzası ya da havza anlamı, bir akarsuyun ve kollarının beslendiği, başka bir deyişle sularının topladığı alana verilen addır. Ayrıca jeomorfolojik süreçlerin en önemli etkenlerinden biri olan akarsular, yeryüzü şekillerinin oluşmasında temel rol oynar. Akarsuların aktığı yollar boyunca doğal şekiller oluşur. Şelâleler ve akarsu vadileri bunlardandır.
Jeotermal Kaynak: Yer Kabuğunun derinliklerindeki ısı nedeniyle, sıcaklığı yüksek olan, diğer sulara göre daha fazla çözünmüş madde içren sıcak su, buhar ve gazlar jeotermal kaynak olarak adlandırılır.Jeotermal kaynaklar jeotermal enerji elde edilir.
Su Döngüsü
Yeryüzünün 3/4'ü sular tarafından kaplanmıştır. Milyonlarca yıldan beri bu miktar hemen hemen sabittir. Suyun tümü atmosfer, deniz ve okyanuslar ile karalarda dağılmış durumdadır. Karasal sistemlerde sular, göl, akarsu, yer altısuları ve küçük birikintilerde yer alır. Doğal dengenin korunabilmesi için bu suların devamlı yer değiştirmesi gerekmektedir. Suyun hava, kara ve sucul sistemlerde yer değiştirmesine su döngüsü (çevrimi) denir.
Yer Altı Suları
Yeryüzüne inen suların bir kısmı kumlu ve çakıllı katmanlardan geçerek daha alt kısımlardaki geçirimsiz killi tabakaların üzerinde birikir. Bu sulara yer altı suları denir. Yer altı suları bazen iç katmanlarda hareketsiz bir şekilde toplanır. Bazen de yer altında akarak yer altı nehirlerini oluşturur. Yer altı suları eğim koşulları ve akışın uygun olduğu zayıf yerlerden yeryüzüne çıkabilir. Yeryüzüne çıkan bu sulara kaynak suları denir. Yer altı suları yerkürenin iç katmanlarında bulunan ısı enerjisinin yeryüzüne taşınmasını da sağlar. Bu enerji de jeotermal enerjinin kaynağını oluşturur.
Yer altı suları en temiz sulardır. Buna karşılık baraj ve göllerde biriken suların içilebilir ve kullanılabilir olması için temizlenmesi gerekir. Bu nedenle, su şehir şebekesine ulaşıncaya kadar çeşitli işlemlerden geçirilir. Bunlar; dinlendirme, havalandırma, çöktürme, süzme ve mikroplardan arındırma işlemleridir.
Baraj ve göllerde biriken sular, ilk olarak dinlendirme havuzlarında toplanır. Burada su içinde bulunan katı maddelerin kendiliğinden çökelmesi sağlanır. Dinlendirilen su şelâle gibi bir setten akıtılarak suyun hava ve güneşle temas etmesi sağlanır. Böylece suda bulunan bazı mikroplar ölürken zararlı gazlar da ayrılır. Havalandırılmış su, çöktürme havuzlarına alınır. Suyun içerisine şap adı verilen kimyasal bir madde atılır. Böylece su içinde asılı bulunan küçük tanecikler çöktürülmüş olur. Çöktürme işleminden sonra su, çakıl, kum ve ince kum katmanlarından oluşan süzgeçlerden geçirilerek süzülür. Böylece suyun bulanıklığı giderilmiş olur.
Süzülen suya son işlem olarak çok az miktarda klor katılır. Klor zehirli bir gaz olup suyu mikroplardan arıtmak amacıyla kullanılır. Böylece su içilebilir ve kullanılabilir hâle gelir. Bu su depolarda toplanarak şehirlere gönderilir.
Yer Üstü Su Kaynakları:
Okyanus: Kıt’alar arasında büyük çukurları kaplayan geniş ve derin su kütlesi. Okyanuslar, yeryüzünün sularla kaplı olan geniş alanlarıdır. Dünya’nın %71’ini okyanuslar ve denizler kaplamıştır. Yeryüzünde üç okyanus vardır. Bunlar büyüklük sırasına göre şöyledir: Büyük Okyanus (Pasifik), Atlas Okyanusu (Atlantik), Hint Okyanusu. Kuzey ve Güney Amerika ile Asya ve Okyanusya kıt’aları arasında kalan alanda Büyük Okyanus yer alır. Afrika, Asya ve Okyanusya kıt’aları arasında kalan bölümde Hint Okyanusu bulunur. Kuzey ve Güney Amerika, Afrika ve Avrupa kıt’aları arasında da Atlas Okyanusu yer alır. Denizler, okyanusların kara içlerine sokulmuş kollarıdır. Okyanus ve deniz arasında genişlik ve derinlik bakımından farklılıklar vardır. Okyanuslar, denize göre daha geniş ve derindir. Bazı denizler birbirlerine ya da okyanuslara boğazlarla bağlanmıştır. Karalar arasında bulunan denizin daralmış kısımlarına “boğaz” denir. Örneğin; Çanakkale Boğazı, Marmara ve Ege Denizi’ni birbirine bağlar. Karaların bazı kesimlerinde denizler ve okyanuslar karalara doğru girintiler oluşturmuştur. Bu girintilerin büyüklerine “körfez” küçüklerine “koy” denir. Kıyılarımızda birçok körfez ve koy bulunur. Örneğin; Antalya Körfezi, Akdeniz üzerinde yer alan bir körfezdir. İç denizler; dar boğazlarla okyanusları birbirine bağlar. Örneğin; Marmara Denizi, bir iç denizdir. Karaların okyanusa ya da denize doğru sokulmuş, üç tarafı denizlerle çevrili kara parçalarına “yarımada” denir. Örneğin; Gelibolu Yarımadası, Ege Denizi üzerinde yer alan bir yarımadadır. Ada, etrafı sularla kaplı, kara parçasıdır. Örneğin; Kıbrıs Adası Akdeniz üzerinde bulanan bir adadır.
Deniz: Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbirleriyle bağlantılı, tuzlu su kütlesi. Denizler okyanuslardan, yüzölçümlerinin küçüklüğü, derinliklerinin azlığı, tuzluluk oranlarının değişkenliği, kıt’a sahanlığının çokluğu ve kıyılarını dövdüğü kıtalarla olan bağlantılarının çokluğuyla ayırt edilir.
Deniz suyu, genellikle litrede 35 g erimiş tuz içeren bir eriyiktir. Tuzluluk oranı, kutup bölgelerine yakın ya da çok sayıda akarsuyla beslenen denizlerde düşük, tropikal bölgelerde yer alan ya da kapalı olan denizlerde yüksektir. Deniz suyunda çok sayıda metal de eser miktarlarda bulunur. Güneş ışınlarından, rüzgârdan ve buharlaşmadan etkilenen yüzey sularında, çok büyük sıcaklık farklılıkları görülür. Deniz suyunun yoğunluğu (donma ve buz dağlarının oluşmasında önemli bir etkendir), tuz oranına, sıcaklığa ve basınca bağlıdır.
Göl: Kapalı havzalarda yer alan geniş, durgun su kütlesi.
Göller dünyanın her yerinde bulunur. Çoğunlukla ırmak boylarında, bol yağış alan bölgelerde ve denize yakın düzlüklerde bulunur.
Göllerin suları tatlı ya da tuzlu olabilir. Suyu tatlı olan göllere tatlı su gölleri, suyu tuzlu olan göllere ise tuzlu su gölleri denir. Tatlı su göllerinin sayısı tuzlu su göllerine göre daha fazladır. Tuzlu su gölleri genel olarak kurak bölgelerde oluşur. Kurak bölge göllerinin suları tuz ve alkali bileşikler bakımından zengindir.
Göller, çok çeşitli boyutlarda olabilir. Çoğunun yüzeyi 260 km2 ya da daha azdır. Yalnızca birkaçı bunun üzerine çıkar. Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü’nün alanı 3713 km2dir. Tuz Gölü de ikinci büyük gölümüzdür ve alanı 1500 km2dir.
Akarsu: Yerin altında ya da üstünde, kıyıları az çok belirgin bir yatak içinde akan su kütlesi. Günümüz coğrafî adlandırmalarında, akış hâlindeki her tür su akıntısı için akarsu anlamı kullanılsa da akarsuyu tanımlayan temel özellik suyun belli bir yatak içinde akıyor olmasıdır. Akış hâlindeki su kütlesini büyüklüğüne göre yapılan adlandırmalarda; küçük akarsulara dere, çay, su ya da öz; büyük akarsulara da ırmak adı verilir.
Yağmur ya da kar biçiminde yeryüzüne ulaşan suyun bir bölümü güneşin ve rüzgârın etkisiyle buharlaşarak yeniden atmosfere döner. Geri kalan suyun bir bölümü birleşerek dereleri ya da çayları oluştururken başka bir bölümü de toprağın altına sızar. Sızan suların çok büyük bir bölümü daha sonra kaynaklar hâlinde yeniden yeryüzüne çıkarak akar sulara karışır. Yağışsız mevsimlerde akarsuların kurumamasına yol açan, bu kaynak sularıdır. Kar ve buzlar da akarsuların beslenmesinde önemli rol oynar. Böylece dereler birleşerek, ırmakları oluşturur. Bir akarsuyun kat ettiği yola, akarsuyun çığırı denir. Bu yol boyunca akarsuya katılan dere ve çaylara da akarsuyun kolları adı verilir. Akaçlama havzası ya da havza anlamı, bir akarsuyun ve kollarının beslendiği, başka bir deyişle sularının topladığı alana verilen addır. Ayrıca jeomorfolojik süreçlerin en önemli etkenlerinden biri olan akarsular, yeryüzü şekillerinin oluşmasında temel rol oynar. Akarsuların aktığı yollar boyunca doğal şekiller oluşur. Şelâleler ve akarsu vadileri bunlardandır.
Yer Altı Su Kaynakları:
Artezyen Kuyusu: Yerin altında ya da üstünde, kıyıları az çok belirgin bir yatak içinde akan su kütlesi. Günümüz coğrafî adlandırmalarında, akış hâlindeki her tür su akıntısı için akarsu anlamı kullanılsa da akarsuyu tanımlayan temel özellik suyun belli bir yatak içinde akıyor olmasıdır. Akış hâlindeki su kütlesini büyüklüğüne göre yapılan adlandırmalarda; küçük akarsulara dere, çay, su ya da öz; büyük akarsulara da ırmak adı verilir.
Yağmur ya da kar biçiminde yeryüzüne ulaşan suyun bir bölümü güneşin ve rüzgârın etkisiyle buharlaşarak yeniden atmosfere döner. Geri kalan suyun bir bölümü birleşerek dereleri ya da çayları oluştururken başka bir bölümü de toprağın altına sızar. Sızan suların çok büyük bir bölümü daha sonra kaynaklar hâlinde yeniden yeryüzüne çıkarak akar sulara karışır. Yağışsız mevsimlerde akarsuların kurumamasına yol açan, bu kaynak sularıdır. Kar ve buzlar da akarsuların beslenmesinde önemli rol oynar. Böylece dereler birleşerek, ırmakları oluşturur. Bir akarsuyun kat ettiği yola, akarsuyun çığırı denir. Bu yol boyunca akarsuya katılan dere ve çaylara da akarsuyun kolları adı verilir. Akaçlama havzası ya da havza anlamı, bir akarsuyun ve kollarının beslendiği, başka bir deyişle sularının topladığı alana verilen addır. Ayrıca jeomorfolojik süreçlerin en önemli etkenlerinden biri olan akarsular, yeryüzü şekillerinin oluşmasında temel rol oynar. Akarsuların aktığı yollar boyunca doğal şekiller oluşur. Şelâleler ve akarsu vadileri bunlardandır.
Jeotermal Kaynak: Yer Kabuğunun derinliklerindeki ısı nedeniyle, sıcaklığı yüksek olan, diğer sulara göre daha fazla çözünmüş madde içren sıcak su, buhar ve gazlar jeotermal kaynak olarak adlandırılır.Jeotermal kaynaklar jeotermal enerji elde edilir.
8 Haziran 2007 Cuma
6.Sınıf 24 Oğuz Boyu (Sosyal Bilgiler)
Oguz Han'ın Ogulları ve Torunları
Neslimiz Oğuz Han’dan gelir. Oğuz Han'ın,
· Gün Han,
· Ay Han,
· Yıldız Han,
· Gök Han,
· Dağ Han,
· Deniz Han
adlı oğulları vardır. Her oğlunun da dört oğlu vardır.
Oğuz Hanın 24 torunundan ise 24 Oğuz boyu meydana gelmiştir. Bu boyların her birinin ayrı adı ve ünvanı vardır. Bütün dünyaya yayılan Oğuzlar bu 24 boya dayanmaktadırlar.
BOZOK Sağ Koldur
GÜN HAN Oğuzun en büyük oğlu olup, onun dört tane oğlu vardır.
Kayı, yani muhkem, kaya gibi sağlam. Bayat, yani devletli ve nimetli.Alaevli, (Alkaevli) yani her yerde yürürler, muvaffak olurlar.Karaevli, yani evleri kara.
AY HAN Oğuzun ikinci oğlu olup, onun dört tane oğlu vardır.
Yazır, yani bir çok yurt onundur.Düğer, yani toplanmak için bir yere gelirler.Dodurga, yani mülk tutmak ve elde etmek.Yaparlı.
YILDIZ HAN Oğuzun üçüncü oğlu olup, onun dört oğlu vardır.
Avşar, yani çevik ve ava hevesli.Kızık, yani güçlü, düzene sokmada ciddi.Beğdili, yani bey sözü gibi azizdir.Karkın, yani büyük aş verici ve doyurucu.
ÜÇ OK Sol Koldur.
GÖK HAN Oğuzun dördüncü oğlu olup onun dört oğlu vardır.
Bayındır. Yani her zaman zengin ve nimetli.Beçene yani iyi çalışır.Çavuldur yani namuslu ve uzaklara adı yayılan.Çepni yani nerede yağı görse hemen elde eder.
DAĞ HAN Oğuzun beşinci oğlu olup, onun dört oğlu vardır.
Salur yani sal, ur sözünden gelip nereye varsa kılıç ve çomağı üstün gelir demektir.Eymür yani sayısız evli ve zengin.Alayuntlu yani kısrakları ala ve ey atlı.Üregir yani her zaman iyilik edici ve faydalı.
DENİZ HAN Oğuzun altıncı oğlu olup, onun dört oğlu vardır.
Iğdir yani iyilik, bütünlük, yiğitlik.Büğdüz yani herkese hürmet ve izzet ikram eder.Yıva yani mertebesi hepsinden üstün.Kınık yani her yerde herkesten aziz.
Neslimiz Oğuz Han’dan gelir. Oğuz Han'ın,
· Gün Han,
· Ay Han,
· Yıldız Han,
· Gök Han,
· Dağ Han,
· Deniz Han
adlı oğulları vardır. Her oğlunun da dört oğlu vardır.
Oğuz Hanın 24 torunundan ise 24 Oğuz boyu meydana gelmiştir. Bu boyların her birinin ayrı adı ve ünvanı vardır. Bütün dünyaya yayılan Oğuzlar bu 24 boya dayanmaktadırlar.
BOZOK Sağ Koldur
GÜN HAN Oğuzun en büyük oğlu olup, onun dört tane oğlu vardır.
Kayı, yani muhkem, kaya gibi sağlam. Bayat, yani devletli ve nimetli.Alaevli, (Alkaevli) yani her yerde yürürler, muvaffak olurlar.Karaevli, yani evleri kara.
AY HAN Oğuzun ikinci oğlu olup, onun dört tane oğlu vardır.
Yazır, yani bir çok yurt onundur.Düğer, yani toplanmak için bir yere gelirler.Dodurga, yani mülk tutmak ve elde etmek.Yaparlı.
YILDIZ HAN Oğuzun üçüncü oğlu olup, onun dört oğlu vardır.
Avşar, yani çevik ve ava hevesli.Kızık, yani güçlü, düzene sokmada ciddi.Beğdili, yani bey sözü gibi azizdir.Karkın, yani büyük aş verici ve doyurucu.
ÜÇ OK Sol Koldur.
GÖK HAN Oğuzun dördüncü oğlu olup onun dört oğlu vardır.
Bayındır. Yani her zaman zengin ve nimetli.Beçene yani iyi çalışır.Çavuldur yani namuslu ve uzaklara adı yayılan.Çepni yani nerede yağı görse hemen elde eder.
DAĞ HAN Oğuzun beşinci oğlu olup, onun dört oğlu vardır.
Salur yani sal, ur sözünden gelip nereye varsa kılıç ve çomağı üstün gelir demektir.Eymür yani sayısız evli ve zengin.Alayuntlu yani kısrakları ala ve ey atlı.Üregir yani her zaman iyilik edici ve faydalı.
DENİZ HAN Oğuzun altıncı oğlu olup, onun dört oğlu vardır.
Iğdir yani iyilik, bütünlük, yiğitlik.Büğdüz yani herkese hürmet ve izzet ikram eder.Yıva yani mertebesi hepsinden üstün.Kınık yani her yerde herkesten aziz.
6.Sınıf Türk Kara Kuvvetleri
Türk Kara Kuvvetleri
TSK'ın (Türk Silahlı Kuvvetleri)en büyük kuvvet komutanlığı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı birimleri şöyledir:
· Karargah
· 1. Ordu Komutanlığı
· 2. Ordu Komutanlığı
· 3. Ordu Komutanlığı
· Ege Ordu Komutanlığı
· Lojistik Komutanlığı
· Eğitim ve Doktrin Komutanlıkları
karargahları, birlikleri, Kara Harp Okulları, sınıf okulları, eğitim merkezleri, lojistik birlikleri Küçükten Büyüge Doğru Askeri Birlikleri : Tim - Manga - Takım - Bölük - Tabur - Alay - Tugay - Tümen - Kolordu - Ordu. şeklindedir.
Kuvvet Yapısı [değiştir]
· 4 Ordu
· 10 Kolordu
· 2 Mekanize Piyade Tümeni
· 2 Mekanize Piyade Tümen Karargahı
· 1 Piyade Tümeni ve 1 Eğitim Tümeni
· 14 Mekanize Piyade Tugayı
· 14 Zırhlı Tugay
· 12 Piyade / İç Güvenlik Tugayı
· 5 Komando Tugayı
· 5 Eğitim Tugayı
Silahlar: Tank ,Top,Obüs, Havan , Zırhlı Muharebe Aracı , Zırhlı Personel Taşıyıcı Tanksavar, Uçaksavar, uçak, helikopter, Mayın , Hafif Piyade Silahları ve bunların ekipmanları.
Sınıflar [değiştir]
Muharip sınıflar: Savaşmak veya savaşanları desteklemekle ilgilidir. Piyade: Savaşçı temel birlik.
Tank: Zırhlı savaş aracı. TSK'nın mevcut tank ve diğer paletli zırhlılar dahil 16.000 adet paletli savaş zırhlısı vardır.Yeni ihalelerle birlikte sayının 23.000'e çıkarılması planlanmaktadır.
Topçu: Kara ve hava savunmasında kullanılan obüs topları.
İstihkam: Kazı işleri, yapı işleri.
Muhabere: Haberleşme, telefon, telsiz vb.
Yardımcı sınıflar: Muharip sınıfları desteklemekle görevlidir.
Personel: Personel özlük işleri.
Ulaştırma: Her çeşit oto, minibüs, cip, ağır araç.
Levazım: Giyecek, yiyecek işleri ve şehit naaşları ile ilgilenilmesi.
Sıhhiye: Sağlık ve tedavi.
Veteriner: Hayvanların bakım ve tedavisi.
Askeri inzibat: Askerlerin sivilde kontrolu.
Hava Savunma : Uçaksavar birlikleri 35 mm Oerlikon, Stinger Füzesi
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Tarihi
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti 7 cephede savaşa 2.850.000 kişiyi silah altına alarak girdi. Bu ordu 70 piyade, 2 süvari tümeninden oluşan 24 kolordulu 9 ordu birliğiydi. Çanakkale destanıyla tarihe geçen ordu Mondros'tan sonra zorunlu terhislerle 50.000 kişiye inmişti. Osmanlı'nın bu son ordusu ile Kurtuluş Savaşı milis ve gönüllülerinden oluşan Kuvayı Milliye KKK'nın temelidir. Kurtuluş sırasında kara kuvvetleri 9 kolordu halinde örgütlendi. 20 piyade tümeni, 1 süvari tümeni, 2 süvari grubu, 1 süvari tugayı.
Ağustos 1922'de kuvvetler 200.000 kişiydi. Batı, Doğu, Güney cephelerinde savaştı. Zaferleri Batı cephesinde 1. İnönü Meydan Muharebesi ve 2. İnönü Meydan Muharebesi , Dumlupınar, Aslıhanlar, Kütahya, Eskişehir, Sakarya, Büyük Taarruz, Başkomutanlık Meydan Muharebesi.
1950'de Türkiye'nin Kore Savaşı'na katılmasıyla kara kuvvetlerinden 4500 kişilik bir tugay Kore Türk Tugayı adıyla Kore'ye gitti. Savaş 3 yıl sürdü, 790 Türk askeri şehit oldu.
1952'de NATO'ya giren Türkiye, ordusunu modern silahlarla donattı. Kara Kuvvetleri son olarak 1974'te Kıbrıs Barış Harekatı'nı yaptı.
TSK'ın (Türk Silahlı Kuvvetleri)en büyük kuvvet komutanlığı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı birimleri şöyledir:
· Karargah
· 1. Ordu Komutanlığı
· 2. Ordu Komutanlığı
· 3. Ordu Komutanlığı
· Ege Ordu Komutanlığı
· Lojistik Komutanlığı
· Eğitim ve Doktrin Komutanlıkları
karargahları, birlikleri, Kara Harp Okulları, sınıf okulları, eğitim merkezleri, lojistik birlikleri Küçükten Büyüge Doğru Askeri Birlikleri : Tim - Manga - Takım - Bölük - Tabur - Alay - Tugay - Tümen - Kolordu - Ordu. şeklindedir.
Kuvvet Yapısı [değiştir]
· 4 Ordu
· 10 Kolordu
· 2 Mekanize Piyade Tümeni
· 2 Mekanize Piyade Tümen Karargahı
· 1 Piyade Tümeni ve 1 Eğitim Tümeni
· 14 Mekanize Piyade Tugayı
· 14 Zırhlı Tugay
· 12 Piyade / İç Güvenlik Tugayı
· 5 Komando Tugayı
· 5 Eğitim Tugayı
Silahlar: Tank ,Top,Obüs, Havan , Zırhlı Muharebe Aracı , Zırhlı Personel Taşıyıcı Tanksavar, Uçaksavar, uçak, helikopter, Mayın , Hafif Piyade Silahları ve bunların ekipmanları.
Sınıflar [değiştir]
Muharip sınıflar: Savaşmak veya savaşanları desteklemekle ilgilidir. Piyade: Savaşçı temel birlik.
Tank: Zırhlı savaş aracı. TSK'nın mevcut tank ve diğer paletli zırhlılar dahil 16.000 adet paletli savaş zırhlısı vardır.Yeni ihalelerle birlikte sayının 23.000'e çıkarılması planlanmaktadır.
Topçu: Kara ve hava savunmasında kullanılan obüs topları.
İstihkam: Kazı işleri, yapı işleri.
Muhabere: Haberleşme, telefon, telsiz vb.
Yardımcı sınıflar: Muharip sınıfları desteklemekle görevlidir.
Personel: Personel özlük işleri.
Ulaştırma: Her çeşit oto, minibüs, cip, ağır araç.
Levazım: Giyecek, yiyecek işleri ve şehit naaşları ile ilgilenilmesi.
Sıhhiye: Sağlık ve tedavi.
Veteriner: Hayvanların bakım ve tedavisi.
Askeri inzibat: Askerlerin sivilde kontrolu.
Hava Savunma : Uçaksavar birlikleri 35 mm Oerlikon, Stinger Füzesi
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Tarihi
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti 7 cephede savaşa 2.850.000 kişiyi silah altına alarak girdi. Bu ordu 70 piyade, 2 süvari tümeninden oluşan 24 kolordulu 9 ordu birliğiydi. Çanakkale destanıyla tarihe geçen ordu Mondros'tan sonra zorunlu terhislerle 50.000 kişiye inmişti. Osmanlı'nın bu son ordusu ile Kurtuluş Savaşı milis ve gönüllülerinden oluşan Kuvayı Milliye KKK'nın temelidir. Kurtuluş sırasında kara kuvvetleri 9 kolordu halinde örgütlendi. 20 piyade tümeni, 1 süvari tümeni, 2 süvari grubu, 1 süvari tugayı.
Ağustos 1922'de kuvvetler 200.000 kişiydi. Batı, Doğu, Güney cephelerinde savaştı. Zaferleri Batı cephesinde 1. İnönü Meydan Muharebesi ve 2. İnönü Meydan Muharebesi , Dumlupınar, Aslıhanlar, Kütahya, Eskişehir, Sakarya, Büyük Taarruz, Başkomutanlık Meydan Muharebesi.
1950'de Türkiye'nin Kore Savaşı'na katılmasıyla kara kuvvetlerinden 4500 kişilik bir tugay Kore Türk Tugayı adıyla Kore'ye gitti. Savaş 3 yıl sürdü, 790 Türk askeri şehit oldu.
1952'de NATO'ya giren Türkiye, ordusunu modern silahlarla donattı. Kara Kuvvetleri son olarak 1974'te Kıbrıs Barış Harekatı'nı yaptı.
6.Sınıf Sigaranın Zararları
SİGARANIN ZARARLARI
Sigara niçin zararlıdır ve nasıl kansere yol açar:
Sigara dumanında nikotin, katran ve zehirli gazlar bulunmaktadır. Katran içerisinde yaklaşık olarak 4000 kimyasal bileşik bulunur. Bunlardan da çoğu toksiktir yani zehirlidir ve bugün için 43 tanesinin kansere yol açtığı bilinmektedir. Dumanda bulunan zehirli gazlar ise nitrojen oksit ve ekzos gazı olarak da bilinen karbon monoksittir. Özellikle karbon monoksit kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltır. Nikotin ise bağımlılık yapar. Nikotin aslında bir zehirdir .Yüksek dozda alındığında insanı öldürebilir. Kan basıncını yani tansiyonu ve kalp hızını arttırır. Karbonmonoksit ile birlikte kalp ve beyin damarlarının hastalıklarına yol açar. Sigara başta akciğer kanseri olmak üzere çok çeşitli organları da etkileyerek kanser gelişimine yol açar sigara kullanımının yol açtığı kanser türlerini şu şekilde sıralayabiliriz:Sigaranın neden olduğu kanser türleri:-Akciğer kanseri-Ağız, dudak, dil kanseri-Gırtlak kanseri-Pankreas kanseri-Böbrek kanseri-Mesane kanseri-Rahim ağzı kanseri-Penis kanseri
Kişiyi sigara içmeye yönelten pek çok neden vardır. Anne babanın, büyük kardeşlerin, okulun, yaşın, sosyal durumun bu konuda ki rolleri önemlidir. Sigara alışkanlığının kazanılmasında diğer suçlu ise nikotindir. Nikotin keyif merkezlerini uyarır, uyanıklığı ve performansı arttırır. Aslında daha önce de belirttiğimiz gibi bir zehirdir, yüksek dozlarda insanı öldürebilir. Ancak sigara içimi esnasında küçük dozlarda alındığından süratle kan yoluyla beyne ulaşarak keyif merkezlerini uyarır ,uyanıklığı ve performansı arttırır. Bu nedenle kişide devamlı sigara içme isteği uyanır ve belli bir kan nikotin seviyesine ulaşılana kadar içilen sigara sayısı arttırılır. Alınmadığı zaman ise kesilme belirtileri oluşturarak sinirlilik, huzursuzluk, konsantrasyon ve uyku bozukluğu baş ağrısı, yorgunluk iştah artışı ve strese yol açar. Sigara bağımlılığı hem fiziksel hem de bu işlem bir alışkanlık ve davranış biçimi olduğu için psikolojiktir.Sigara dumanındaki maddeler insan organizmasını etkileyerek kanser dışında da pek çok hastalık ve bozukluğa da yol açarlar Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
-Sindirim sistemine etkisi:(Gastrit ve ülser oluşumu)-Solunum sistemine etkisi:-Akut ve kronik bronşit.-Astım-Atelektazi-Amfizem-Solunum güçlüğü-Kan damarlarına etkisi:-Büzüşme-Damar cidarı değişiklikleri ve tıkanıklık· Beyin Damarlarında (Koma ,Felç,Bunama)· Kalp Damarlarında (Kalp Krizi)· Uç damarlarda (Gangren)· Böbrek damarlarında (Böbrek yetmezliği,Üremi,Yüksek Tansiyon)· Büyük Damarlar (Yüksek Tansiyon,Kalp Yetmezliği)
-Hamilelerde Etkisi:-Ceninde gelişme bozukluğu,anomaliler-Düşük-Erken doğum-Ölü doğum-Düşük doğum ağırlığı-Doğumdan sonra ani bebek ölümleri-Çocuğun uyumsuz veya hiperaktif olması-Çocukta kişilik ve konsantrasyon bozuklukları,-Kadınlarda Etkisi:-Sigara içen ve doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda kalp krizi(10 misli),beyin kanaması ve bacaklarda tromboflebit riski önemli ölçüde artmaktadır.-Erken Menopoz-Kısırlık-Erkeklerde etkisi:-Cinsel güçsüzlük, kısırlık-Genel Etkisi:-Ciltte erken kırışma-Kötü nefes kokusu-Dişler ve tırnaklarda renk değişikliği-Koku ve tat alma duyusunda azalma-Katarakt-Sosyal soyutlanmaŞİMDİ SİGARA İLE İLGİLİ BAZI SORULARI CEVAPLAYALIM:-Mentollü ya da hafif sigaralar daha mı az zararlıdır?
-Hayır. Bu tip sigaralardan daha sık ve derin nefes çekilerek aynı zararlı etkilere maruz kalınır. Aynı zararlı bileşikler bu sigaralarda da mevcuttur.
-Sigar, puro ve pipo içmek daha mı az zararlıdır?
-Hayır. Kanser yapıcı maddelerin çoğu bunların tütününde de mevcuttur. Ayrıca bunların kullanımı ile dudak, dil, ağız ve gırtlak kanserlerinin 5-10 misli daha arttığı gösterilmiştir.
-Tütün çiğnemek zararlımıdır?
-Evet. Sigara içmenin tüm zararları, tütün çiğneyerek de ortaya çıkar. Bunlarda dudak, diş eti, gırtlak ve yemek borusu kanseri daha sık olarak görülür.
-Filtre ya da ağızlık riski azaltır mı?
-Hayır. Bunlar zehirli gazların ya da kanserojen maddelerin alınmasını engelleyemezler.
-Uzun yıllar sigara içen bir insanın sigarayı bırakmasının faydası olur mu?
-Evet. Gerçi sigaranın zararları daha ilk dumanın çekilişi ile başlamasına rağmen hiç bir zaman geç kalınmış sayılmaz.
Sigara bırakıldığında vücutta başlıca şu değişiklikler olur:
-20 dk. sonra tansiyon normale döner.-8 saat sonra Karbonmonoksit yani ekzos gazı seviyesi normale düşer.-24 saat sonra kalp krizi riski düşmeye başlar-48 saat sonra nikotin artık vücutta saptanmaz tat ve koku almaduygusu artmıştır.-72 saat sonra solunum yolları gevşediği için nefes almakkolaylaşır,vücut enerjisi artar.-2 hafta ile 3 ay sonra dolaşım düzelir yürümek kolaylaşır.-3-9 ayda öksürük ve nefes darlığı düzelir,akciğer işlevi %5-10 oranında artar.-5. Yılda kalp krizi riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner -10.yılda akciğer kanseri riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner .Kalp krizi riski hiç sigara içmemiş biri ile eşit olur.
Sonuç olarak önerilerimizi şu şekilde sıralayabiliriz:
-Zararı kesinlikle ispatlanmış olan sigara ve benzeri ürünlerin kullanımı mutlaka terk edilmelidir. Sigara ne kadar erken bırakılırsa kişiye verdiği zarar daha az olacaktır.-Sigarayı bırakmak zor değildir. Sağlık merkezimizden yapılan akupunktur ve aşı sayesinde sigaradan uzaklaşmanız kolaylaşır. Aşının amacı vücutta birikmiş olan nikotin daha erken atılmasını sağlamak amacını taşımaktadır. Sigara bırakmak için size verilmiş olan damlayı günde dört kez 5-10 damla almanız gerekmektedir. Canınız çekilmez düzeyde sigara istediği takdirde 5 damla dilinize dökerek alabilirsiniz. Tabii her şeyden önemlisi bunu gerçekten istemektir. Günümüzde nikotin sakızları veya vücuda yapıştırılan bantlar nikotin kesilme belirtilerini azaltarak sigaranın bırakılmasını kolaylaştırmaktadır.-En önemlisi sigaraya hiç başlanılmamasıdır. Sigara kullanımı 10-18 yaşları arasında özenti ile başlamaktadır. Buna mani olunmalı, aile içinde ,okulda veya yapılan eğitim çalışmaları ile çocuklar ve gençler bu konuda bilinçlendirilmelidir.-Sigara dumanından pasif etkilenme nedeniyle, sigara içmeyenleri korumak amacıyla kapalı yerlerde sigara içilmemelidir.
SiGARANIN ZARARLARI
Sigara niçin zararlıdır ve nasıl kansere yol açar:
Sigara dumanında nikotin, katran ve zehirli gazlar bulunmaktadır. Katran içerisinde yaklaşık olarak 4000 kimyasal bileşik bulunur. Bunlardan da çoğu toksiktir yani zehirlidir ve bugün için 43 tanesinin kansere yol açtığı bilinmektedir. Dumanda bulunan zehirli gazlar ise nitrojen oksit ve ekzos gazı olarak da bilinen karbon monoksittir. Özellikle karbon monoksit kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltır. Nikotin ise bağımlılık yapar. Nikotin aslında bir zehirdir .Yüksek dozda alındığında insanı öldürebilir. Kan basıncını yani tansiyonu ve kalp hızını arttırır. Karbonmonoksit ile birlikte kalp ve beyin damarlarının hastalıklarına yol açar. Sigara başta akciğer kanseri olmak üzere çok çeşitli organları da etkileyerek kanser gelişimine yol açar sigara kullanımının yol açtığı kanser türlerini şu şekilde sıralayabiliriz:Sigaranın neden olduğu kanser türleri:-Akciğer kanseri-Ağız, dudak, dil kanseri-Gırtlak kanseri-Pankreas kanseri-Böbrek kanseri-Mesane kanseri-Rahim ağzı kanseri-Penis kanseri
Kişiyi sigara içmeye yönelten pek çok neden vardır. Anne babanın, büyük kardeşlerin, okulun, yaşın, sosyal durumun bu konuda ki rolleri önemlidir. Sigara alışkanlığının kazanılmasında diğer suçlu ise nikotindir. Nikotin keyif merkezlerini uyarır, uyanıklığı ve performansı arttırır. Aslında daha önce de belirttiğimiz gibi bir zehirdir, yüksek dozlarda insanı öldürebilir. Ancak sigara içimi esnasında küçük dozlarda alındığından süratle kan yoluyla beyne ulaşarak keyif merkezlerini uyarır ,uyanıklığı ve performansı arttırır. Bu nedenle kişide devamlı sigara içme isteği uyanır ve belli bir kan nikotin seviyesine ulaşılana kadar içilen sigara sayısı arttırılır. Alınmadığı zaman ise kesilme belirtileri oluşturarak sinirlilik, huzursuzluk, konsantrasyon ve uyku bozukluğu baş ağrısı, yorgunluk iştah artışı ve strese yol açar. Sigara bağımlılığı hem fiziksel hem de bu işlem bir alışkanlık ve davranış biçimi olduğu için psikolojiktir.Sigara dumanındaki maddeler insan organizmasını etkileyerek kanser dışında da pek çok hastalık ve bozukluğa da yol açarlar Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
-Sindirim sistemine etkisi:(Gastrit ve ülser oluşumu)-Solunum sistemine etkisi:-Akut ve kronik bronşit.-Astım-Atelektazi-Amfizem-Solunum güçlüğü-Kan damarlarına etkisi:-Büzüşme-Damar cidarı değişiklikleri ve tıkanıklık· Beyin Damarlarında (Koma ,Felç,Bunama)· Kalp Damarlarında (Kalp Krizi)· Uç damarlarda (Gangren)· Böbrek damarlarında (Böbrek yetmezliği,Üremi,Yüksek Tansiyon)· Büyük Damarlar (Yüksek Tansiyon,Kalp Yetmezliği)
-Hamilelerde Etkisi:-Ceninde gelişme bozukluğu,anomaliler-Düşük-Erken doğum-Ölü doğum-Düşük doğum ağırlığı-Doğumdan sonra ani bebek ölümleri-Çocuğun uyumsuz veya hiperaktif olması-Çocukta kişilik ve konsantrasyon bozuklukları,-Kadınlarda Etkisi:-Sigara içen ve doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda kalp krizi(10 misli),beyin kanaması ve bacaklarda tromboflebit riski önemli ölçüde artmaktadır.-Erken Menopoz-Kısırlık-Erkeklerde etkisi:-Cinsel güçsüzlük, kısırlık-Genel Etkisi:-Ciltte erken kırışma-Kötü nefes kokusu-Dişler ve tırnaklarda renk değişikliği-Koku ve tat alma duyusunda azalma-Katarakt-Sosyal soyutlanmaŞİMDİ SİGARA İLE İLGİLİ BAZI SORULARI CEVAPLAYALIM:-Mentollü ya da hafif sigaralar daha mı az zararlıdır?
-Hayır. Bu tip sigaralardan daha sık ve derin nefes çekilerek aynı zararlı etkilere maruz kalınır. Aynı zararlı bileşikler bu sigaralarda da mevcuttur.
-Sigar, puro ve pipo içmek daha mı az zararlıdır?
-Hayır. Kanser yapıcı maddelerin çoğu bunların tütününde de mevcuttur. Ayrıca bunların kullanımı ile dudak, dil, ağız ve gırtlak kanserlerinin 5-10 misli daha arttığı gösterilmiştir.
-Tütün çiğnemek zararlımıdır?
-Evet. Sigara içmenin tüm zararları, tütün çiğneyerek de ortaya çıkar. Bunlarda dudak, diş eti, gırtlak ve yemek borusu kanseri daha sık olarak görülür.
-Filtre ya da ağızlık riski azaltır mı?
-Hayır. Bunlar zehirli gazların ya da kanserojen maddelerin alınmasını engelleyemezler.
-Uzun yıllar sigara içen bir insanın sigarayı bırakmasının faydası olur mu?
-Evet. Gerçi sigaranın zararları daha ilk dumanın çekilişi ile başlamasına rağmen hiç bir zaman geç kalınmış sayılmaz.
Sigara bırakıldığında vücutta başlıca şu değişiklikler olur:
-20 dk. sonra tansiyon normale döner.-8 saat sonra Karbonmonoksit yani ekzos gazı seviyesi normale düşer.-24 saat sonra kalp krizi riski düşmeye başlar-48 saat sonra nikotin artık vücutta saptanmaz tat ve koku almaduygusu artmıştır.-72 saat sonra solunum yolları gevşediği için nefes almakkolaylaşır,vücut enerjisi artar.-2 hafta ile 3 ay sonra dolaşım düzelir yürümek kolaylaşır.-3-9 ayda öksürük ve nefes darlığı düzelir,akciğer işlevi %5-10 oranında artar.-5. Yılda kalp krizi riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner -10.yılda akciğer kanseri riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner .Kalp krizi riski hiç sigara içmemiş biri ile eşit olur.
Sonuç olarak önerilerimizi şu şekilde sıralayabiliriz:
-Zararı kesinlikle ispatlanmış olan sigara ve benzeri ürünlerin kullanımı mutlaka terk edilmelidir. Sigara ne kadar erken bırakılırsa kişiye verdiği zarar daha az olacaktır.-Sigarayı bırakmak zor değildir. Sağlık merkezimizden yapılan akupunktur ve aşı sayesinde sigaradan uzaklaşmanız kolaylaşır. Aşının amacı vücutta birikmiş olan nikotin daha erken atılmasını sağlamak amacını taşımaktadır. Sigara bırakmak için size verilmiş olan damlayı günde dört kez 5-10 damla almanız gerekmektedir. Canınız çekilmez düzeyde sigara istediği takdirde 5 damla dilinize dökerek alabilirsiniz. Tabii her şeyden önemlisi bunu gerçekten istemektir. Günümüzde nikotin sakızları veya vücuda yapıştırılan bantlar nikotin kesilme belirtilerini azaltarak sigaranın bırakılmasını kolaylaştırmaktadır.-En önemlisi sigaraya hiç başlanılmamasıdır. Sigara kullanımı 10-18 yaşları arasında özenti ile başlamaktadır. Buna mani olunmalı, aile içinde ,okulda veya yapılan eğitim çalışmaları ile çocuklar ve gençler bu konuda bilinçlendirilmelidir.-Sigara dumanından pasif etkilenme nedeniyle, sigara içmeyenleri korumak amacıyla kapalı yerlerde sigara içilmemelidir.
Sigara niçin zararlıdır ve nasıl kansere yol açar:
Sigara dumanında nikotin, katran ve zehirli gazlar bulunmaktadır. Katran içerisinde yaklaşık olarak 4000 kimyasal bileşik bulunur. Bunlardan da çoğu toksiktir yani zehirlidir ve bugün için 43 tanesinin kansere yol açtığı bilinmektedir. Dumanda bulunan zehirli gazlar ise nitrojen oksit ve ekzos gazı olarak da bilinen karbon monoksittir. Özellikle karbon monoksit kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltır. Nikotin ise bağımlılık yapar. Nikotin aslında bir zehirdir .Yüksek dozda alındığında insanı öldürebilir. Kan basıncını yani tansiyonu ve kalp hızını arttırır. Karbonmonoksit ile birlikte kalp ve beyin damarlarının hastalıklarına yol açar. Sigara başta akciğer kanseri olmak üzere çok çeşitli organları da etkileyerek kanser gelişimine yol açar sigara kullanımının yol açtığı kanser türlerini şu şekilde sıralayabiliriz:Sigaranın neden olduğu kanser türleri:-Akciğer kanseri-Ağız, dudak, dil kanseri-Gırtlak kanseri-Pankreas kanseri-Böbrek kanseri-Mesane kanseri-Rahim ağzı kanseri-Penis kanseri
Kişiyi sigara içmeye yönelten pek çok neden vardır. Anne babanın, büyük kardeşlerin, okulun, yaşın, sosyal durumun bu konuda ki rolleri önemlidir. Sigara alışkanlığının kazanılmasında diğer suçlu ise nikotindir. Nikotin keyif merkezlerini uyarır, uyanıklığı ve performansı arttırır. Aslında daha önce de belirttiğimiz gibi bir zehirdir, yüksek dozlarda insanı öldürebilir. Ancak sigara içimi esnasında küçük dozlarda alındığından süratle kan yoluyla beyne ulaşarak keyif merkezlerini uyarır ,uyanıklığı ve performansı arttırır. Bu nedenle kişide devamlı sigara içme isteği uyanır ve belli bir kan nikotin seviyesine ulaşılana kadar içilen sigara sayısı arttırılır. Alınmadığı zaman ise kesilme belirtileri oluşturarak sinirlilik, huzursuzluk, konsantrasyon ve uyku bozukluğu baş ağrısı, yorgunluk iştah artışı ve strese yol açar. Sigara bağımlılığı hem fiziksel hem de bu işlem bir alışkanlık ve davranış biçimi olduğu için psikolojiktir.Sigara dumanındaki maddeler insan organizmasını etkileyerek kanser dışında da pek çok hastalık ve bozukluğa da yol açarlar Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
-Sindirim sistemine etkisi:(Gastrit ve ülser oluşumu)-Solunum sistemine etkisi:-Akut ve kronik bronşit.-Astım-Atelektazi-Amfizem-Solunum güçlüğü-Kan damarlarına etkisi:-Büzüşme-Damar cidarı değişiklikleri ve tıkanıklık· Beyin Damarlarında (Koma ,Felç,Bunama)· Kalp Damarlarında (Kalp Krizi)· Uç damarlarda (Gangren)· Böbrek damarlarında (Böbrek yetmezliği,Üremi,Yüksek Tansiyon)· Büyük Damarlar (Yüksek Tansiyon,Kalp Yetmezliği)
-Hamilelerde Etkisi:-Ceninde gelişme bozukluğu,anomaliler-Düşük-Erken doğum-Ölü doğum-Düşük doğum ağırlığı-Doğumdan sonra ani bebek ölümleri-Çocuğun uyumsuz veya hiperaktif olması-Çocukta kişilik ve konsantrasyon bozuklukları,-Kadınlarda Etkisi:-Sigara içen ve doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda kalp krizi(10 misli),beyin kanaması ve bacaklarda tromboflebit riski önemli ölçüde artmaktadır.-Erken Menopoz-Kısırlık-Erkeklerde etkisi:-Cinsel güçsüzlük, kısırlık-Genel Etkisi:-Ciltte erken kırışma-Kötü nefes kokusu-Dişler ve tırnaklarda renk değişikliği-Koku ve tat alma duyusunda azalma-Katarakt-Sosyal soyutlanmaŞİMDİ SİGARA İLE İLGİLİ BAZI SORULARI CEVAPLAYALIM:-Mentollü ya da hafif sigaralar daha mı az zararlıdır?
-Hayır. Bu tip sigaralardan daha sık ve derin nefes çekilerek aynı zararlı etkilere maruz kalınır. Aynı zararlı bileşikler bu sigaralarda da mevcuttur.
-Sigar, puro ve pipo içmek daha mı az zararlıdır?
-Hayır. Kanser yapıcı maddelerin çoğu bunların tütününde de mevcuttur. Ayrıca bunların kullanımı ile dudak, dil, ağız ve gırtlak kanserlerinin 5-10 misli daha arttığı gösterilmiştir.
-Tütün çiğnemek zararlımıdır?
-Evet. Sigara içmenin tüm zararları, tütün çiğneyerek de ortaya çıkar. Bunlarda dudak, diş eti, gırtlak ve yemek borusu kanseri daha sık olarak görülür.
-Filtre ya da ağızlık riski azaltır mı?
-Hayır. Bunlar zehirli gazların ya da kanserojen maddelerin alınmasını engelleyemezler.
-Uzun yıllar sigara içen bir insanın sigarayı bırakmasının faydası olur mu?
-Evet. Gerçi sigaranın zararları daha ilk dumanın çekilişi ile başlamasına rağmen hiç bir zaman geç kalınmış sayılmaz.
Sigara bırakıldığında vücutta başlıca şu değişiklikler olur:
-20 dk. sonra tansiyon normale döner.-8 saat sonra Karbonmonoksit yani ekzos gazı seviyesi normale düşer.-24 saat sonra kalp krizi riski düşmeye başlar-48 saat sonra nikotin artık vücutta saptanmaz tat ve koku almaduygusu artmıştır.-72 saat sonra solunum yolları gevşediği için nefes almakkolaylaşır,vücut enerjisi artar.-2 hafta ile 3 ay sonra dolaşım düzelir yürümek kolaylaşır.-3-9 ayda öksürük ve nefes darlığı düzelir,akciğer işlevi %5-10 oranında artar.-5. Yılda kalp krizi riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner -10.yılda akciğer kanseri riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner .Kalp krizi riski hiç sigara içmemiş biri ile eşit olur.
Sonuç olarak önerilerimizi şu şekilde sıralayabiliriz:
-Zararı kesinlikle ispatlanmış olan sigara ve benzeri ürünlerin kullanımı mutlaka terk edilmelidir. Sigara ne kadar erken bırakılırsa kişiye verdiği zarar daha az olacaktır.-Sigarayı bırakmak zor değildir. Sağlık merkezimizden yapılan akupunktur ve aşı sayesinde sigaradan uzaklaşmanız kolaylaşır. Aşının amacı vücutta birikmiş olan nikotin daha erken atılmasını sağlamak amacını taşımaktadır. Sigara bırakmak için size verilmiş olan damlayı günde dört kez 5-10 damla almanız gerekmektedir. Canınız çekilmez düzeyde sigara istediği takdirde 5 damla dilinize dökerek alabilirsiniz. Tabii her şeyden önemlisi bunu gerçekten istemektir. Günümüzde nikotin sakızları veya vücuda yapıştırılan bantlar nikotin kesilme belirtilerini azaltarak sigaranın bırakılmasını kolaylaştırmaktadır.-En önemlisi sigaraya hiç başlanılmamasıdır. Sigara kullanımı 10-18 yaşları arasında özenti ile başlamaktadır. Buna mani olunmalı, aile içinde ,okulda veya yapılan eğitim çalışmaları ile çocuklar ve gençler bu konuda bilinçlendirilmelidir.-Sigara dumanından pasif etkilenme nedeniyle, sigara içmeyenleri korumak amacıyla kapalı yerlerde sigara içilmemelidir.
SiGARANIN ZARARLARI
Sigara niçin zararlıdır ve nasıl kansere yol açar:
Sigara dumanında nikotin, katran ve zehirli gazlar bulunmaktadır. Katran içerisinde yaklaşık olarak 4000 kimyasal bileşik bulunur. Bunlardan da çoğu toksiktir yani zehirlidir ve bugün için 43 tanesinin kansere yol açtığı bilinmektedir. Dumanda bulunan zehirli gazlar ise nitrojen oksit ve ekzos gazı olarak da bilinen karbon monoksittir. Özellikle karbon monoksit kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltır. Nikotin ise bağımlılık yapar. Nikotin aslında bir zehirdir .Yüksek dozda alındığında insanı öldürebilir. Kan basıncını yani tansiyonu ve kalp hızını arttırır. Karbonmonoksit ile birlikte kalp ve beyin damarlarının hastalıklarına yol açar. Sigara başta akciğer kanseri olmak üzere çok çeşitli organları da etkileyerek kanser gelişimine yol açar sigara kullanımının yol açtığı kanser türlerini şu şekilde sıralayabiliriz:Sigaranın neden olduğu kanser türleri:-Akciğer kanseri-Ağız, dudak, dil kanseri-Gırtlak kanseri-Pankreas kanseri-Böbrek kanseri-Mesane kanseri-Rahim ağzı kanseri-Penis kanseri
Kişiyi sigara içmeye yönelten pek çok neden vardır. Anne babanın, büyük kardeşlerin, okulun, yaşın, sosyal durumun bu konuda ki rolleri önemlidir. Sigara alışkanlığının kazanılmasında diğer suçlu ise nikotindir. Nikotin keyif merkezlerini uyarır, uyanıklığı ve performansı arttırır. Aslında daha önce de belirttiğimiz gibi bir zehirdir, yüksek dozlarda insanı öldürebilir. Ancak sigara içimi esnasında küçük dozlarda alındığından süratle kan yoluyla beyne ulaşarak keyif merkezlerini uyarır ,uyanıklığı ve performansı arttırır. Bu nedenle kişide devamlı sigara içme isteği uyanır ve belli bir kan nikotin seviyesine ulaşılana kadar içilen sigara sayısı arttırılır. Alınmadığı zaman ise kesilme belirtileri oluşturarak sinirlilik, huzursuzluk, konsantrasyon ve uyku bozukluğu baş ağrısı, yorgunluk iştah artışı ve strese yol açar. Sigara bağımlılığı hem fiziksel hem de bu işlem bir alışkanlık ve davranış biçimi olduğu için psikolojiktir.Sigara dumanındaki maddeler insan organizmasını etkileyerek kanser dışında da pek çok hastalık ve bozukluğa da yol açarlar Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
-Sindirim sistemine etkisi:(Gastrit ve ülser oluşumu)-Solunum sistemine etkisi:-Akut ve kronik bronşit.-Astım-Atelektazi-Amfizem-Solunum güçlüğü-Kan damarlarına etkisi:-Büzüşme-Damar cidarı değişiklikleri ve tıkanıklık· Beyin Damarlarında (Koma ,Felç,Bunama)· Kalp Damarlarında (Kalp Krizi)· Uç damarlarda (Gangren)· Böbrek damarlarında (Böbrek yetmezliği,Üremi,Yüksek Tansiyon)· Büyük Damarlar (Yüksek Tansiyon,Kalp Yetmezliği)
-Hamilelerde Etkisi:-Ceninde gelişme bozukluğu,anomaliler-Düşük-Erken doğum-Ölü doğum-Düşük doğum ağırlığı-Doğumdan sonra ani bebek ölümleri-Çocuğun uyumsuz veya hiperaktif olması-Çocukta kişilik ve konsantrasyon bozuklukları,-Kadınlarda Etkisi:-Sigara içen ve doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda kalp krizi(10 misli),beyin kanaması ve bacaklarda tromboflebit riski önemli ölçüde artmaktadır.-Erken Menopoz-Kısırlık-Erkeklerde etkisi:-Cinsel güçsüzlük, kısırlık-Genel Etkisi:-Ciltte erken kırışma-Kötü nefes kokusu-Dişler ve tırnaklarda renk değişikliği-Koku ve tat alma duyusunda azalma-Katarakt-Sosyal soyutlanmaŞİMDİ SİGARA İLE İLGİLİ BAZI SORULARI CEVAPLAYALIM:-Mentollü ya da hafif sigaralar daha mı az zararlıdır?
-Hayır. Bu tip sigaralardan daha sık ve derin nefes çekilerek aynı zararlı etkilere maruz kalınır. Aynı zararlı bileşikler bu sigaralarda da mevcuttur.
-Sigar, puro ve pipo içmek daha mı az zararlıdır?
-Hayır. Kanser yapıcı maddelerin çoğu bunların tütününde de mevcuttur. Ayrıca bunların kullanımı ile dudak, dil, ağız ve gırtlak kanserlerinin 5-10 misli daha arttığı gösterilmiştir.
-Tütün çiğnemek zararlımıdır?
-Evet. Sigara içmenin tüm zararları, tütün çiğneyerek de ortaya çıkar. Bunlarda dudak, diş eti, gırtlak ve yemek borusu kanseri daha sık olarak görülür.
-Filtre ya da ağızlık riski azaltır mı?
-Hayır. Bunlar zehirli gazların ya da kanserojen maddelerin alınmasını engelleyemezler.
-Uzun yıllar sigara içen bir insanın sigarayı bırakmasının faydası olur mu?
-Evet. Gerçi sigaranın zararları daha ilk dumanın çekilişi ile başlamasına rağmen hiç bir zaman geç kalınmış sayılmaz.
Sigara bırakıldığında vücutta başlıca şu değişiklikler olur:
-20 dk. sonra tansiyon normale döner.-8 saat sonra Karbonmonoksit yani ekzos gazı seviyesi normale düşer.-24 saat sonra kalp krizi riski düşmeye başlar-48 saat sonra nikotin artık vücutta saptanmaz tat ve koku almaduygusu artmıştır.-72 saat sonra solunum yolları gevşediği için nefes almakkolaylaşır,vücut enerjisi artar.-2 hafta ile 3 ay sonra dolaşım düzelir yürümek kolaylaşır.-3-9 ayda öksürük ve nefes darlığı düzelir,akciğer işlevi %5-10 oranında artar.-5. Yılda kalp krizi riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner -10.yılda akciğer kanseri riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner .Kalp krizi riski hiç sigara içmemiş biri ile eşit olur.
Sonuç olarak önerilerimizi şu şekilde sıralayabiliriz:
-Zararı kesinlikle ispatlanmış olan sigara ve benzeri ürünlerin kullanımı mutlaka terk edilmelidir. Sigara ne kadar erken bırakılırsa kişiye verdiği zarar daha az olacaktır.-Sigarayı bırakmak zor değildir. Sağlık merkezimizden yapılan akupunktur ve aşı sayesinde sigaradan uzaklaşmanız kolaylaşır. Aşının amacı vücutta birikmiş olan nikotin daha erken atılmasını sağlamak amacını taşımaktadır. Sigara bırakmak için size verilmiş olan damlayı günde dört kez 5-10 damla almanız gerekmektedir. Canınız çekilmez düzeyde sigara istediği takdirde 5 damla dilinize dökerek alabilirsiniz. Tabii her şeyden önemlisi bunu gerçekten istemektir. Günümüzde nikotin sakızları veya vücuda yapıştırılan bantlar nikotin kesilme belirtilerini azaltarak sigaranın bırakılmasını kolaylaştırmaktadır.-En önemlisi sigaraya hiç başlanılmamasıdır. Sigara kullanımı 10-18 yaşları arasında özenti ile başlamaktadır. Buna mani olunmalı, aile içinde ,okulda veya yapılan eğitim çalışmaları ile çocuklar ve gençler bu konuda bilinçlendirilmelidir.-Sigara dumanından pasif etkilenme nedeniyle, sigara içmeyenleri korumak amacıyla kapalı yerlerde sigara içilmemelidir.
6.Sınıf Işık ve Işığın Yansıması (Fen ve Teknoloji)
Işık
Işık, yüksek derecede ısıtılan cisimlerin ya da çeşitli biçimleriyle uyarılan cisimlerin yaydığı, gözle görülen ışımaya denir. Işık çevremizdeki cisimleri görmemizi sağlayan enerjinin özel bir şeklidir.
Güneş ve diğer yıldızlar gibi kendiliğinden ışık vererek çevresini aydınlatan cisimlere doğal ışık kaynağı denir. Mum, elektrik ampulü, kandil ve ateş gibi kaynaklar da yapay ışık kaynaklarıdır. Belirli koşullar sağlandığında bu maddeler, ışık kaynağı hâline gelir. Isıtılan demir akkor hâline geldikten sonra, çevresine parlak bir ışık yayar. Yanmakta olan mum ve petrol alevi çevreyi aydınlatır.
Maddeler, ışığı geçirip geçirmeme derecesine göre üç grupta toplanır. Üzerine düşen ışığın büyük bir kısmını geçiren maddelere “saydam madde” denir. Hava, su ve cam gibi maddeler saydamdır. Gazlar genellikle ışığı geçirir. Benzin, gaz yağı, kolonya ışığı geçirir. Bazı maddelerse ışığın bir kısmını geçirip bir kısmını geçirmez. Böyle maddelere “yarı saydam madde” denir. Buzlu cam, mika ve yağlı kâğıt gibi maddeler yarı saydamdır.
Üzerine düşen ışık ışınlarının tümünün geçişini engelleyen maddelere “saydam olmayan (opak) madde” adı verilir. Kâğıt, odun, taş ve metaller saydam değildir. Cıva, süt, fuel-oil gibi sıvılar da ışığı geçirmez. Bu yüzden saydam olmayan maddeler, bir ışık kaynağı önüne konulursa, cismin arkasında koyu karanlık bir bölge oluşur.
Kalınlığı artan maddelerin saydamlığı azalır. Su, saydam bir maddedir. Oysa, denizlerde derinlere inildikçe suyun saydamlığı azalır ve ışığı daha az geçirir.
Işığın Yansıması
Işık kaynağından çıkarak çevreye yayılan ışın demetleri, bir yüzeye çarpınca yön değiştirerek geldiği ortama geri döner. Bu olaya “yansıma” denir. Çevremizdeki cisimleri, gözümüze yansıyarak gelen ışınlar sayesinde görürüz. Periskop, mikrodalga fırın, teleskop, ışıldak, deniz feneri, otomobil farı, uydu yayınlarını alan çanak antenler ve dikiz aynaları, yansıma olayından yararlanarak yapılmaktadır.
Yansıma olayında, ışık kaynağından çıkarak bir yüzeye ulaşan ışına “gelen ışın”, yüzeyden geldiği ortama geri dönen ışına da “yansıyan ışın” denir. Işığın aynaya düştüğü noktadan aynaya çizilen dikmeye “normal” denir. Gelen ışının normalle yaptığı açıya “gelme açısı”, normalle yansıyan ışın arasındaki açıya da “yansıma açısı” denir. Yansıma yasalarına göre, gelen ışın, yansıyan ışın ve ayna normal aynı düzlemdedir. Gelme açısının değeri yansıma açısının değerine eşittir.
Aynalar ve cilâlanmış yüzeyler parlaktır. Üzerlerine düşen ışığı düzenli olarak yansıtırlar. Paralel ışın demeti böyle düzgün yüzeylere düştüğünde, o yüzeylerden yine paralel olarak yansır. Bu tür yansımaya düzgün yansıma denir.
Mikroskop altında incelediğimizde, birçok maddenin yüzeyinde küçük düzensizlikler vardır. Paralel ışın demeti bu çeşit bir yüzeye düştüğü zaman değişik yönlere doğru yansır. Bu olaya ise “dağınık yansıma” denir. Tahta, kâğıt, duvar gibi yüzeylerde dağınık yansıma görülür. Dağınık yansıma sonucu aydınlatılmış cisimleri görebiliriz.
Işık, yüksek derecede ısıtılan cisimlerin ya da çeşitli biçimleriyle uyarılan cisimlerin yaydığı, gözle görülen ışımaya denir. Işık çevremizdeki cisimleri görmemizi sağlayan enerjinin özel bir şeklidir.
Güneş ve diğer yıldızlar gibi kendiliğinden ışık vererek çevresini aydınlatan cisimlere doğal ışık kaynağı denir. Mum, elektrik ampulü, kandil ve ateş gibi kaynaklar da yapay ışık kaynaklarıdır. Belirli koşullar sağlandığında bu maddeler, ışık kaynağı hâline gelir. Isıtılan demir akkor hâline geldikten sonra, çevresine parlak bir ışık yayar. Yanmakta olan mum ve petrol alevi çevreyi aydınlatır.
Maddeler, ışığı geçirip geçirmeme derecesine göre üç grupta toplanır. Üzerine düşen ışığın büyük bir kısmını geçiren maddelere “saydam madde” denir. Hava, su ve cam gibi maddeler saydamdır. Gazlar genellikle ışığı geçirir. Benzin, gaz yağı, kolonya ışığı geçirir. Bazı maddelerse ışığın bir kısmını geçirip bir kısmını geçirmez. Böyle maddelere “yarı saydam madde” denir. Buzlu cam, mika ve yağlı kâğıt gibi maddeler yarı saydamdır.
Üzerine düşen ışık ışınlarının tümünün geçişini engelleyen maddelere “saydam olmayan (opak) madde” adı verilir. Kâğıt, odun, taş ve metaller saydam değildir. Cıva, süt, fuel-oil gibi sıvılar da ışığı geçirmez. Bu yüzden saydam olmayan maddeler, bir ışık kaynağı önüne konulursa, cismin arkasında koyu karanlık bir bölge oluşur.
Kalınlığı artan maddelerin saydamlığı azalır. Su, saydam bir maddedir. Oysa, denizlerde derinlere inildikçe suyun saydamlığı azalır ve ışığı daha az geçirir.
Işığın Yansıması
Işık kaynağından çıkarak çevreye yayılan ışın demetleri, bir yüzeye çarpınca yön değiştirerek geldiği ortama geri döner. Bu olaya “yansıma” denir. Çevremizdeki cisimleri, gözümüze yansıyarak gelen ışınlar sayesinde görürüz. Periskop, mikrodalga fırın, teleskop, ışıldak, deniz feneri, otomobil farı, uydu yayınlarını alan çanak antenler ve dikiz aynaları, yansıma olayından yararlanarak yapılmaktadır.
Yansıma olayında, ışık kaynağından çıkarak bir yüzeye ulaşan ışına “gelen ışın”, yüzeyden geldiği ortama geri dönen ışına da “yansıyan ışın” denir. Işığın aynaya düştüğü noktadan aynaya çizilen dikmeye “normal” denir. Gelen ışının normalle yaptığı açıya “gelme açısı”, normalle yansıyan ışın arasındaki açıya da “yansıma açısı” denir. Yansıma yasalarına göre, gelen ışın, yansıyan ışın ve ayna normal aynı düzlemdedir. Gelme açısının değeri yansıma açısının değerine eşittir.
Aynalar ve cilâlanmış yüzeyler parlaktır. Üzerlerine düşen ışığı düzenli olarak yansıtırlar. Paralel ışın demeti böyle düzgün yüzeylere düştüğünde, o yüzeylerden yine paralel olarak yansır. Bu tür yansımaya düzgün yansıma denir.
Mikroskop altında incelediğimizde, birçok maddenin yüzeyinde küçük düzensizlikler vardır. Paralel ışın demeti bu çeşit bir yüzeye düştüğü zaman değişik yönlere doğru yansır. Bu olaya ise “dağınık yansıma” denir. Tahta, kâğıt, duvar gibi yüzeylerde dağınık yansıma görülür. Dağınık yansıma sonucu aydınlatılmış cisimleri görebiliriz.
6.Sınıf İcatlar ve Tarihleri
İCATLAR VE TARİHLERİ
1900: Kont Von Zepplin 'ZEPPLİN'i icat etti.
1901: King Camp Gillette 'Jilet'i icat etti. Patentini aldı.1903 te 168 adet bir sene sonra ise 12.500.000 adet sattı.
1902: Elektrik Süpürgesi icat edildi.
1904: İlk kol saati icat edildi.
1906: Amerikalı Coolidge Tungsten 'AMPUL'u buldu.
1908: Henry Fort 15 beygirlik 4 silindirli ilk motorlu arabayı geliştirdi.
1913: Alman Hans Geiger 'RADYASYON ÖLÇÜM' aletini icat etti.
1914: Elektrikli Bulaşık Makinesi kullanılmaya başlandı.
1915: Astronom P.Lowell 'PLÜTON' gezegenini keşfetti.1930 da teleskopla görüldü.
1917: Renkli sinema filmi yapıldı. Radyo icat edildi.
1920: Torbo motor geliştirildi.
1921: İnsülin bulundu.
1923: İngilizler ilk uçak gemisini yaptılar.
1924: Fransız Ramon 'DİFTERİ' aşısını buldu.
1925: Amerikalı Armstrong FM yayını yapmayı başardı.
1926: Heisenberg, Atom çekirdeğinin yapısını ortaya çıkardı
1927: Londra ile New York arasında telefon hattı kuruldu.
1929: Siemens telefonun görünümünü değiştirdi.
1930: ABD'de dondurulmuş gıda piyasaya çıktı.
1931: Yapay zekânın ilk adımları atıldı.
1932: Elektronik mikroskop geliştirildi.
1934: Otomatik çamaşır malinası ABD'de yapıldı.
1935: Gallup, kamuoyu araştırma enstitüsü kurdu.
1936: ABD'li Kendall, kortizonu buldu.
1938: İlk naylon ürün ABD'de tanıtıldı:Diş fırçası.
1939: ABD'li PH.Levine, kandaki RH faktörünü saptadı.
1940: Alman'lar Havadan denize fırlatılan füze yaptı. Plütonyum bulundu.
1941: Uçaktan fırlatılan koltuk yapıldı.
1942: Napalm icat edildi.
1943: Sovyet'ler molotof kokteyli yaptı.
1944: Sovyetler MR'yi keşfetti.ABD'li McLeaod ve McCarthy DNA'yı keşfetti.antibiyotik keşfetildi.
1947: Mikrodalga fırın yapıldı.Plastik lens yapıldı.İngiliz Holmes,kurşun izotoplarıyla dünyanın yaşını hesapladı.
1949: 45'lik plak ABD'de piyasaya çıktı.
1950: İlk kredi kartı çıkarıldı.İlk böbre nakli ABD'de yapıldı.
1951: Transistör yapıldı.ABD'de renkli tv yayını yapıldı.
1952: ABD'de halka ilkkez sinemada film gösterildi.Fransız'lar ilk kez uçakla ses duvarını aştı.
1954: İlk transistörlü radyo alıcısı yapıldı.Doğum kontrol hapı geliştirildi.
1955: Amerikalı Leskell, EKG'yi icat etti.
1956: Kromozon sayısı saptandı.
1957:Fransa'da ilk ilik nakli yapıldı. İlk Boeing uçağı deneme için havalandı.
1958: İlk renkli Video-Kamera geliştirildi.
1960: Laser yapıldı.
1963: Hollanda'lılar ilk müzük kasetini yaptılar.
1964: Esnek lens icat edildi.
1966: İngilizler ilk Hovercraft'ı denediler.
1967: İlk kalp nakli ameliyatı yapıldı.
1968: Boeing uçağı 1000 km/s hızla uçuşunu yaptı.
1969: Ses duvarını aşan Concorde ilk uçuşunu yaptı.
1970: Video-kaset ABD'de piyasaya çıktı.Japonlar küçük hesap makinesini yaptılar.
1971: Hepatit-B aşısı bulundu.
1972: Fiber Kablo ABD'lilerce yapıldı.
1973: Scanner yapıldı. ABD genetik çağını başlattı. ABD'liler ışık hızını tespit ettiler.
1974: Bellek kartı icat edildi.
1975: İnsanın ilk genetik haritası çıkarıldı. İngiliz'ler inekten ineğe cenin nakli yaptı.
1978: Sony firması Walkman'ı üretti. İlk tüp bebek İngiltere'de doğdu.
1979: Karbon-14 yöntemi geliştirildi. Philips ve Sony, CD geliştirdi.
1980: ABD'de ilk genetik tedavi denemesi gönüllüler üzerinde yapıldı.
1983: AIDS ortaya çıktı.
1984: RU486 adlı hamileliği önleyici hap geliştirildi. Bilgisayarlarda 'MOUSE' kullanımı yaygınlaştı.
1986: Döllenmiş yumurtaya çekirdek nakliyle koyun kopyalandı..
1989: Japonlar, damarda dolaşabilen küçür robot yaptı.
1992: İnsandaki 21. kromozomun haritası eksiksiz çıkarıldı.
1994: İnternet salgını dünyaya yayıldı.
1995: Saniyede 100 milyar işlem yapan bilgisayar geliştirildi.
1997: Koyun Dolly dünyaya geldi.
1900: Kont Von Zepplin 'ZEPPLİN'i icat etti.
1901: King Camp Gillette 'Jilet'i icat etti. Patentini aldı.1903 te 168 adet bir sene sonra ise 12.500.000 adet sattı.
1902: Elektrik Süpürgesi icat edildi.
1904: İlk kol saati icat edildi.
1906: Amerikalı Coolidge Tungsten 'AMPUL'u buldu.
1908: Henry Fort 15 beygirlik 4 silindirli ilk motorlu arabayı geliştirdi.
1913: Alman Hans Geiger 'RADYASYON ÖLÇÜM' aletini icat etti.
1914: Elektrikli Bulaşık Makinesi kullanılmaya başlandı.
1915: Astronom P.Lowell 'PLÜTON' gezegenini keşfetti.1930 da teleskopla görüldü.
1917: Renkli sinema filmi yapıldı. Radyo icat edildi.
1920: Torbo motor geliştirildi.
1921: İnsülin bulundu.
1923: İngilizler ilk uçak gemisini yaptılar.
1924: Fransız Ramon 'DİFTERİ' aşısını buldu.
1925: Amerikalı Armstrong FM yayını yapmayı başardı.
1926: Heisenberg, Atom çekirdeğinin yapısını ortaya çıkardı
1927: Londra ile New York arasında telefon hattı kuruldu.
1929: Siemens telefonun görünümünü değiştirdi.
1930: ABD'de dondurulmuş gıda piyasaya çıktı.
1931: Yapay zekânın ilk adımları atıldı.
1932: Elektronik mikroskop geliştirildi.
1934: Otomatik çamaşır malinası ABD'de yapıldı.
1935: Gallup, kamuoyu araştırma enstitüsü kurdu.
1936: ABD'li Kendall, kortizonu buldu.
1938: İlk naylon ürün ABD'de tanıtıldı:Diş fırçası.
1939: ABD'li PH.Levine, kandaki RH faktörünü saptadı.
1940: Alman'lar Havadan denize fırlatılan füze yaptı. Plütonyum bulundu.
1941: Uçaktan fırlatılan koltuk yapıldı.
1942: Napalm icat edildi.
1943: Sovyet'ler molotof kokteyli yaptı.
1944: Sovyetler MR'yi keşfetti.ABD'li McLeaod ve McCarthy DNA'yı keşfetti.antibiyotik keşfetildi.
1947: Mikrodalga fırın yapıldı.Plastik lens yapıldı.İngiliz Holmes,kurşun izotoplarıyla dünyanın yaşını hesapladı.
1949: 45'lik plak ABD'de piyasaya çıktı.
1950: İlk kredi kartı çıkarıldı.İlk böbre nakli ABD'de yapıldı.
1951: Transistör yapıldı.ABD'de renkli tv yayını yapıldı.
1952: ABD'de halka ilkkez sinemada film gösterildi.Fransız'lar ilk kez uçakla ses duvarını aştı.
1954: İlk transistörlü radyo alıcısı yapıldı.Doğum kontrol hapı geliştirildi.
1955: Amerikalı Leskell, EKG'yi icat etti.
1956: Kromozon sayısı saptandı.
1957:Fransa'da ilk ilik nakli yapıldı. İlk Boeing uçağı deneme için havalandı.
1958: İlk renkli Video-Kamera geliştirildi.
1960: Laser yapıldı.
1963: Hollanda'lılar ilk müzük kasetini yaptılar.
1964: Esnek lens icat edildi.
1966: İngilizler ilk Hovercraft'ı denediler.
1967: İlk kalp nakli ameliyatı yapıldı.
1968: Boeing uçağı 1000 km/s hızla uçuşunu yaptı.
1969: Ses duvarını aşan Concorde ilk uçuşunu yaptı.
1970: Video-kaset ABD'de piyasaya çıktı.Japonlar küçük hesap makinesini yaptılar.
1971: Hepatit-B aşısı bulundu.
1972: Fiber Kablo ABD'lilerce yapıldı.
1973: Scanner yapıldı. ABD genetik çağını başlattı. ABD'liler ışık hızını tespit ettiler.
1974: Bellek kartı icat edildi.
1975: İnsanın ilk genetik haritası çıkarıldı. İngiliz'ler inekten ineğe cenin nakli yaptı.
1978: Sony firması Walkman'ı üretti. İlk tüp bebek İngiltere'de doğdu.
1979: Karbon-14 yöntemi geliştirildi. Philips ve Sony, CD geliştirdi.
1980: ABD'de ilk genetik tedavi denemesi gönüllüler üzerinde yapıldı.
1983: AIDS ortaya çıktı.
1984: RU486 adlı hamileliği önleyici hap geliştirildi. Bilgisayarlarda 'MOUSE' kullanımı yaygınlaştı.
1986: Döllenmiş yumurtaya çekirdek nakliyle koyun kopyalandı..
1989: Japonlar, damarda dolaşabilen küçür robot yaptı.
1992: İnsandaki 21. kromozomun haritası eksiksiz çıkarıldı.
1994: İnternet salgını dünyaya yayıldı.
1995: Saniyede 100 milyar işlem yapan bilgisayar geliştirildi.
1997: Koyun Dolly dünyaya geldi.
6.Sınıf Element ve Molekül (Fen ve Teknoloji)
Element
Kimyasal bir çözümlemeyle ayrıştırılamayan madde. Elementler aynı cins atomlardan oluşan saf maddelerdir. Elementler doğada katı, sıvı ve gaz hâlde bulunur. Bütün maddeler elementlerden oluşur. Bunların bazıları saf elementtir; bazıları da birkaç elementin bir arayaa gelerek oluşturduğu bileşiklerdir. Elementleri fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre metaller ve ametaller olarak sınıflandırmak olasıdır.
Kimyasal bir çözümlemeyle ayrıştırılamayan madde. Elementler aynı cins atomlardan oluşan saf maddelerdir. Elementler doğada katı, sıvı ve gaz hâlde bulunur. Bütün maddeler elementlerden oluşur. Bunların bazıları saf elementtir; bazıları da birkaç elementin bir arayaa gelerek oluşturduğu bileşiklerdir. Elementleri fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre metaller ve ametaller olarak sınıflandırmak olasıdır.
Molekül
Element ya da bileşikleri oluşturan ve onların tüm özgül niteliklerini gösteren en küçük birim. Aynı cins atomlardan element molekülleri, farklı cins atomlardan da bileşik molekülleri meydana gelir. Oksijen gazı (O2) element moleküllerine, su (H2O) da bileşik moleküllerine örnek olarak verilebilir. Elementler simgelerle, bileşikler de kimyasal formüllerle gösterilir. Bir moleküldeki atomların cinsini ve sayısını gösteren formüle, molekül formülü denir. Moleküldeki atomların birbirine nasıl bağlandığını gösteren formüleyse yapı formülü denir. Başlangıçta yüksüz olan bir atom, bileşik yaptığı elementten almış olduğu elektron sayısı kadar eksi (-), vermiş olduğu elektron sayısı kadar da artı (+) yüklenir. İyon yükü, proton sayısından elektron sayısının çıkarılmasıyla bulunur. Bu yükler, element sembollerinin sağ üst köşesinde gösterilir. Artı yüklü iyonlara katyon, eksi yüklü iyonlara da anyon denir. Yapısında iyonik bağ bulunduran maddelere iyonik yapılı maddeler denir. Kalsiyum karbonat (CaCO3), sodyum klorür (NaCl) ve sodyum karbonat (Na2CO3) gibi maddeler iyonik yapılıdır.
Element atomları çok küçük birimlerdir. Bu atomları en duyarlı terazide bile tartmak olanaksızdır. Atom kütlesinin ölçülmesinde, karbon-12 atomu esas alınır. Bir tane karbon- 12 atomunun kütlesinin 1/12'sine 1 atomik kütle birimi (akb) denir. Öteki elementlerin kütleleri de karbon-12 atomunun kütlesiyle karşılaştırılarak bulunmuştur.
Molekülün mol kütlesiyse, moleküldeki elementlerin tümünün atom sayıları ve kütleleri dikkate alınarak bulunur. Sembollerin sağ alt köşesindeki sayılar, atom sayılarını (O2 ya da CO3 gibi) verir.
6.Sınıf Atom (Fen ve Teknoloji)
Atom
Bir elementin bütün kimyasal özelliklerini taşıyan en küçük birimi. Atom, gözle ve mikroskopla görülemeyecek kadar küçüktür. Ancak elektron mikroskobuyla görülebilir.
Atom, bölünebilir bir bütündür ve küçük bir çekirdekle bunun çevresinde dolanan elektronlardan oluşur. Atomun büyüklüğü elementlere bağlı olarak büyük bir değişiklik göstermez. Buna karşılık, çekirdeğin büyüklüğü kütlesiyle doğru orantılı olarak artar. Atom çekirdeğinde artı (+) elektrik yüklü protonlarla elektrik yükü olmayan nötronlar bulunur. Atom denilince elektriksel açıdan yüksüz bir birim akla gelmelidir.
Bir element atomunun çekirdeğinde bulunan protonların toplam sayısına o elementin atom numarası denir ve “Z” harfiyle gösterilir. Her elementin atom numarası kendine özgüdür. Atom numarası aynı olduğu hâlde, nötron sayısı farklı olan atomlar aynı elementin izotoplarıdır. Buna göre, izotop atomlarının fiziksel özellikleri aynı, ancak kimyasal özellikleri farklıdır.
Bir atomun çekirdeğindeki protonların ve nötronların toplam sayısı, o elementin kütle numarasını verir ve “A” harfiyle gösterilir. Bir atomun çekirdeğinin çevresinde, proton sayısı kadar elektron döner. Her elektron eksi (-) elektrik yükü taşır. Elektronlar, çekirdeğin çevresinde belirli enerji düzeylerinde, belirli sayılarda bulunur. Bir atomun en dış enerji düzeyinde en çok 8 elektron bulunabilir. En dış enerji düzeyinde 8 elektron bulunduran elementler soy gazlardır. Bir soy gaz olan helyum bu kuralın dışında kalır, çünkü helyumun en dış enerji düzeyinde iki elektron bulunur. Öteki elementlerse en dış enerji düzeylerinde 8 elektron olması eğilimi gösterir ve bu düzeydeki elektron sayılarını 8 yapmaya çalışır. Sekiz elektrondan fazla elektronu olanlar atomlar elektron verir ve sekiz elektrondan eksik elektronu olanlar da çevredeki bir elementten fazla elektronları alır. Böylece iki element arasında elektron alışverişi olur. Bir atomun son enerji düzeyinde 8 elektron bulundurmak için elektron alışverişi yapması olayına oktete ulaşma denir.
Bir elementin atomundaki madde miktarına o elementin atom kütlesi denir. Atom kütlesinin ölçülen değeri, atomu oluşturan proton, nötron ve elektronların kütlelerinin toplamından biraz küçüktür. Atom kütlesi, 12 birim olarak seçilen karbon-12 atomunun katlarıyla ifade edilir.
Bir elementin bütün kimyasal özelliklerini taşıyan en küçük birimi. Atom, gözle ve mikroskopla görülemeyecek kadar küçüktür. Ancak elektron mikroskobuyla görülebilir.
Atom, bölünebilir bir bütündür ve küçük bir çekirdekle bunun çevresinde dolanan elektronlardan oluşur. Atomun büyüklüğü elementlere bağlı olarak büyük bir değişiklik göstermez. Buna karşılık, çekirdeğin büyüklüğü kütlesiyle doğru orantılı olarak artar. Atom çekirdeğinde artı (+) elektrik yüklü protonlarla elektrik yükü olmayan nötronlar bulunur. Atom denilince elektriksel açıdan yüksüz bir birim akla gelmelidir.
Bir element atomunun çekirdeğinde bulunan protonların toplam sayısına o elementin atom numarası denir ve “Z” harfiyle gösterilir. Her elementin atom numarası kendine özgüdür. Atom numarası aynı olduğu hâlde, nötron sayısı farklı olan atomlar aynı elementin izotoplarıdır. Buna göre, izotop atomlarının fiziksel özellikleri aynı, ancak kimyasal özellikleri farklıdır.
Bir atomun çekirdeğindeki protonların ve nötronların toplam sayısı, o elementin kütle numarasını verir ve “A” harfiyle gösterilir. Bir atomun çekirdeğinin çevresinde, proton sayısı kadar elektron döner. Her elektron eksi (-) elektrik yükü taşır. Elektronlar, çekirdeğin çevresinde belirli enerji düzeylerinde, belirli sayılarda bulunur. Bir atomun en dış enerji düzeyinde en çok 8 elektron bulunabilir. En dış enerji düzeyinde 8 elektron bulunduran elementler soy gazlardır. Bir soy gaz olan helyum bu kuralın dışında kalır, çünkü helyumun en dış enerji düzeyinde iki elektron bulunur. Öteki elementlerse en dış enerji düzeylerinde 8 elektron olması eğilimi gösterir ve bu düzeydeki elektron sayılarını 8 yapmaya çalışır. Sekiz elektrondan fazla elektronu olanlar atomlar elektron verir ve sekiz elektrondan eksik elektronu olanlar da çevredeki bir elementten fazla elektronları alır. Böylece iki element arasında elektron alışverişi olur. Bir atomun son enerji düzeyinde 8 elektron bulundurmak için elektron alışverişi yapması olayına oktete ulaşma denir.
Bir elementin atomundaki madde miktarına o elementin atom kütlesi denir. Atom kütlesinin ölçülen değeri, atomu oluşturan proton, nötron ve elektronların kütlelerinin toplamından biraz küçüktür. Atom kütlesi, 12 birim olarak seçilen karbon-12 atomunun katlarıyla ifade edilir.
6.Sınıf Nevruz (Sosyal Bilgiler)
NEVRUZ
Türk Dünyasının Ortak Bayramı
Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarak vasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbette önemli bir yere sahip olacaktı.
Nevruz, Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak kutlanan bahar bayramıdır.Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesir eden bir olayından doğduğuna inanılır.
Genellikle Nevruz, yani Farsça "Yeni Gün" adını taşıyan bahar bayramı, insan ruhunun tabiattaki uyanışıyla birlikte kutladığı bir bayramdır. Böyle bir bayramın, yani mevsimlerin değişikliğinden doğan özel günlerin, başka başka adlar altında birçok milletin sosyal hayatında yer aldığı da bilinmektedir.
Mesela, Hıristiyan âleminin dinî muhteva ile şekillendirerek ve Noel Baba sembolü ile karlar ülkesinden geyiklerin çektiği kızaklarla neşe ve ümitleri taşıdığı "Noel Bayramı" bunun farklı bir örneğini teşkil eder. Bu kutlamalarda yine bahara duyulan özlem "çam ağacı" motifi etrafında şekillendiriliyor. Aynı zamanda bir takvim değişikliğini de ifade eden bu kutlamalara baktığımızda Türk' ün kutladığı "bahar bayramı"nın da bir takvim değişikliğini yansıttığı görülüyor.
Burada dikkati çeken husus "baharın başladığı zaman"dır. Türk, bu takvim değişikliğini "toprağın uyandığı gün" ile özdeşleştirmiştir. Bu coşkuyu Türk kamları dualarında, niyazlarında şöyle ifade ediyorlar:
"... Yüce Göktanrı'nın ilk defa gürlediği, yağız yer, altmış türlü çiçeklerle ilk defa bezendiği, altmış türlü hayvan sürülerinin ilk defa kişnediği ve melediği zaman sen (Türk'ün Atası) yaradıldın!"
Bu bayram İslâmiyet'i kabul etmiş olan ilk Müslüman konar göçer Türk topluluklarında; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi İslâmiyet'le çatışmayan âdetlerden biri olarak devam edegelmiştir. Böylece bu ananeler günümüz Türk dünyasına ortak kültür mirası olarak intikâl etmişlerdir. Gelenekler, tarihini kesinlikle tespit edemediğimiz dönemlerden kalmadır. Neden, niçin, nasıl gibi sorular sorulmadan atadan oğula kalmıştır. Gelenekler bu özelliğiyle millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Baharın gelişinin kutlandığı bugün de böyle bir gelenektir.
Nevruz, eldeki tarihi kaynaklardan hareketle en eski Türk adetlerinden, bayramlarından biri olduğu kesinleşmiştir. Yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma gibi nitelikler hiç değişmeden günümüze kadar yaşadığı uçsuz bucaksız coğrafyalarda görülmektedir.
Çin kaynaklarından Kutadgu Bilig'e, Kaşgarlı Mahmud'dan Bîrûnî'ye, Nizâmü'ı Mülk'ün Siyasetnâme'sinden Melikşah'ın takvimine kadar, Akkoyunlu Uzun Hasan Bey'in kanunlarına kadar gelen bir çizgide Nevruz ile ilgili kayıtlar eldedir. Diğer taraftan Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed, Safevi Türkmen Devletinin kurucusu Şah İsmail (Hataî), Osmanlılarda Sultan I. Ahmed ve Sultan Dördüncü Murad gibi hükümdarların, Mustafa Kemal Atatürk'ün; din adamlarımızdan Kazasker Bâki Efendi ve Şeyhülislam Yahya Efendilerin, şairlerimizden Kuloğlu, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Şükrü Baba, Hüsnü Baba, Fuzulî, Nev'î Efendi, Nef'î, Nedim, Hüseyin Suad ve Namık Kemal gibi şairlerimizin Fatih devri vezirlerinden Ahmed Paşa'nın; büyük Azeri şairi Şehriyar'ın ve büyük Türkmen şairi Mahdumkulu'nun uzun bir tarih boyunca Nevruz bayramının gelişini "Nevruziye" veya "Bahariye" denilen şiirlerle kutladıklarını da biliyoruz.
Ayrıca Nevruz'un Türk musikisinin en eski mürekkep makamlarından biri olarak da kültürümüzde yedi yüzyıldan fazla bir maziye sahip olduğunu da biliyoruz. Bu makam ilk defa Urmiyeli Safıyûddîn Abdulmü'mîn Urmevî (1224-1294) tarafından kullanılmıştır. Bu şekilde elimizde yirminin üzerinde makam bulunmaktadır.
Nevruz geleneği ne Sünnilikle, ne Alevilikle, ne Bektaşilikle doğrudan doğuş bağlantısı olmayan, İslâmiyetten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik menşe adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır.
1990 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri'nde Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan 21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı'nı "Milli Bayram" olarak ilan etmişlerdir.
Bu günün coşkuyla kutlanmasına büyük önem vermektedirler. Türk kültüründen kaynaklanan Ergenekon/Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleşmiş ananevi ve temeli beş bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir bayramdır. Türkiye'de de 1991 yılında Türk Dünyası ile birlikte ortak bir gün olarak resmi tatil olmaksızın bayram ilan edilmiştir.
Nevruz; Türk insanını birbirine kenetleyen, bağlayan, Ergenekon'dan demir dağları eriterek dirilen atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir. Bu ateş, hiç sönmeden binlerce yıl yandı ve gelecekte de kıvılcımlarından binlerce gönlü tutuşturarak "ortak kültür ocağı"nda binlerce ruhu ısıtacaktır. Avrasya'nın ,Türk âleminin Nevruz toyu kutlu olsun, Nevruz gülleri geleceğe umutlar taşısın.
Türk Dünyasının Ortak Bayramı
Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarak vasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbette önemli bir yere sahip olacaktı.
Nevruz, Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak kutlanan bahar bayramıdır.Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesir eden bir olayından doğduğuna inanılır.
Genellikle Nevruz, yani Farsça "Yeni Gün" adını taşıyan bahar bayramı, insan ruhunun tabiattaki uyanışıyla birlikte kutladığı bir bayramdır. Böyle bir bayramın, yani mevsimlerin değişikliğinden doğan özel günlerin, başka başka adlar altında birçok milletin sosyal hayatında yer aldığı da bilinmektedir.
Mesela, Hıristiyan âleminin dinî muhteva ile şekillendirerek ve Noel Baba sembolü ile karlar ülkesinden geyiklerin çektiği kızaklarla neşe ve ümitleri taşıdığı "Noel Bayramı" bunun farklı bir örneğini teşkil eder. Bu kutlamalarda yine bahara duyulan özlem "çam ağacı" motifi etrafında şekillendiriliyor. Aynı zamanda bir takvim değişikliğini de ifade eden bu kutlamalara baktığımızda Türk' ün kutladığı "bahar bayramı"nın da bir takvim değişikliğini yansıttığı görülüyor.
Burada dikkati çeken husus "baharın başladığı zaman"dır. Türk, bu takvim değişikliğini "toprağın uyandığı gün" ile özdeşleştirmiştir. Bu coşkuyu Türk kamları dualarında, niyazlarında şöyle ifade ediyorlar:
"... Yüce Göktanrı'nın ilk defa gürlediği, yağız yer, altmış türlü çiçeklerle ilk defa bezendiği, altmış türlü hayvan sürülerinin ilk defa kişnediği ve melediği zaman sen (Türk'ün Atası) yaradıldın!"
Bu bayram İslâmiyet'i kabul etmiş olan ilk Müslüman konar göçer Türk topluluklarında; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi İslâmiyet'le çatışmayan âdetlerden biri olarak devam edegelmiştir. Böylece bu ananeler günümüz Türk dünyasına ortak kültür mirası olarak intikâl etmişlerdir. Gelenekler, tarihini kesinlikle tespit edemediğimiz dönemlerden kalmadır. Neden, niçin, nasıl gibi sorular sorulmadan atadan oğula kalmıştır. Gelenekler bu özelliğiyle millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Baharın gelişinin kutlandığı bugün de böyle bir gelenektir.
Nevruz, eldeki tarihi kaynaklardan hareketle en eski Türk adetlerinden, bayramlarından biri olduğu kesinleşmiştir. Yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma gibi nitelikler hiç değişmeden günümüze kadar yaşadığı uçsuz bucaksız coğrafyalarda görülmektedir.
Çin kaynaklarından Kutadgu Bilig'e, Kaşgarlı Mahmud'dan Bîrûnî'ye, Nizâmü'ı Mülk'ün Siyasetnâme'sinden Melikşah'ın takvimine kadar, Akkoyunlu Uzun Hasan Bey'in kanunlarına kadar gelen bir çizgide Nevruz ile ilgili kayıtlar eldedir. Diğer taraftan Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed, Safevi Türkmen Devletinin kurucusu Şah İsmail (Hataî), Osmanlılarda Sultan I. Ahmed ve Sultan Dördüncü Murad gibi hükümdarların, Mustafa Kemal Atatürk'ün; din adamlarımızdan Kazasker Bâki Efendi ve Şeyhülislam Yahya Efendilerin, şairlerimizden Kuloğlu, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Şükrü Baba, Hüsnü Baba, Fuzulî, Nev'î Efendi, Nef'î, Nedim, Hüseyin Suad ve Namık Kemal gibi şairlerimizin Fatih devri vezirlerinden Ahmed Paşa'nın; büyük Azeri şairi Şehriyar'ın ve büyük Türkmen şairi Mahdumkulu'nun uzun bir tarih boyunca Nevruz bayramının gelişini "Nevruziye" veya "Bahariye" denilen şiirlerle kutladıklarını da biliyoruz.
Ayrıca Nevruz'un Türk musikisinin en eski mürekkep makamlarından biri olarak da kültürümüzde yedi yüzyıldan fazla bir maziye sahip olduğunu da biliyoruz. Bu makam ilk defa Urmiyeli Safıyûddîn Abdulmü'mîn Urmevî (1224-1294) tarafından kullanılmıştır. Bu şekilde elimizde yirminin üzerinde makam bulunmaktadır.
Nevruz geleneği ne Sünnilikle, ne Alevilikle, ne Bektaşilikle doğrudan doğuş bağlantısı olmayan, İslâmiyetten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik menşe adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır.
1990 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri'nde Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan 21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı'nı "Milli Bayram" olarak ilan etmişlerdir.
Bu günün coşkuyla kutlanmasına büyük önem vermektedirler. Türk kültüründen kaynaklanan Ergenekon/Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleşmiş ananevi ve temeli beş bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir bayramdır. Türkiye'de de 1991 yılında Türk Dünyası ile birlikte ortak bir gün olarak resmi tatil olmaksızın bayram ilan edilmiştir.
Nevruz; Türk insanını birbirine kenetleyen, bağlayan, Ergenekon'dan demir dağları eriterek dirilen atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir. Bu ateş, hiç sönmeden binlerce yıl yandı ve gelecekte de kıvılcımlarından binlerce gönlü tutuşturarak "ortak kültür ocağı"nda binlerce ruhu ısıtacaktır. Avrasya'nın ,Türk âleminin Nevruz toyu kutlu olsun, Nevruz gülleri geleceğe umutlar taşısın.
6.Sınıf Cümlede Anlam
CÜMLEDE ANLAM
Özel ve Nesnel Yargılı Cümleler :
Öznel Yargılı Cümleler : Öznede, yani söz söyleyen kişide oluşan; nesnelerin gerçeğine değil, kişilerin duygu ve düşüncelerine bağlı olan, bu nedenle de kişiden kişiye değişebilen yargılardır. Öznel anlatımda kişi, cümleye kendi duygularını katar, bir yorum yapar. Bu tür yargılar, "bence, bana göre" anlamı taşır.
Nesnel Yargılı Cümleler : Öznenin, yani söz söyleyen kişinin düşünce ve duygularına değil, nesnenin, varlığın kendi gerçeğine dayanan, dolayısıyla kişilere göre değişmeyen yargılardır. Bu tür yargıların, yorum ve değerlendirme içermeme, kanıtlanabilir özellikte olma, herkes için aynı anlamı taşıma, akla ve mantığa dayalı olma gibi özellikleri vardır.
Örnek Cümleler :
ü Dostluğun olmadığı yerde insanca hiçbir değerin gelişebileceğine inanmıyorum.
ü Oyunda dört kadın, üç erkek oyuncu rol almış.
ü Dostluk, insanın ve insanlığın en büyük, ne yüce değerlerinden biridir.
ü Öykünün yanı sıra birçok şiir yazmış, bunlardan bazıları bestelenmiştir.
ü Şairin, sesini daha geniş kitlelere duyurabilmesi için dergilerde daha sık görülmesinde yarar var.
ü Köyden kente yapılan göçler her yıl biraz daha artmakta, bu nedenle kentlerde konut sorunu ciddi boyutlara ulaşmaktadır.
ü En iyi yapılan tatil, ormanda yapılan tatildir.
ü Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u aldığında 21 yaşındaydı.
ü İyi bir romancı, şiir yazamaz; ama iyi bir şair, roman yazabilir.
ü Türkiye Avrupa Topluluğu'na girebilmek için çeşitli girişimlerde bulundu.
Genel ve Özel Anlamlı Cümleler : Aralarındaki ortak özelliklere göre, daha çok varlığı kapsayan, aynı kavramları topluca düşündüren sözcüklere genel; anlamları sınırlı olan, kavramları teke tek düşündüren sözcüklere özel anlamlı sözcükler denir. Buradan hareketle genel anlamlı sözcüklerin kullanıldığı cümleler, genel, özel anlamlı sözcüklerin kullanıldığı cümleler ise özel anlamlı yargı içerir.
Örnek :
ü Geri kalmış ülkelerde spora hiç önem verilmez. (Genel Anlamlı)
ü Hindistan, futbola hiç önem vermeyen bir ülkedir. (Özel Anlamlı)
ü Dünyada en çok satan kitaplar, romanlardır. (Genel Anlamlı)
ü Ülkemizde en çok satan kitap türü, polisiye romanlardır. (Özel Anlamlı)
Anlatımlarına Göre Cümleler :
Doğrudan ve Dolaylı Anlatımlı Cümleler
Doğrudan (Dolaysız) Anlatım : Söylenenleri biçimsel bir değişikliğe uğratmadan, kişilerin söylediği ya da sözün söylendiği biçimde, olduğu gibi aktaran cümlelerin anlatımına denir.
Dolaylı Anlatım: Bir sözün kişi, zaman, anlatıcı değişiklikleriyle aktarılan biçimidir. Bu anlatım biçimiyle kurulan cümlelere daha çok roman, öykü gibi anlatımsal türlerde, olayların yazar tarafından anlatılmasında rastlanır. Örnek :
ü En iyi romanlar, bir bunalım döneminde yazılır, der Dostoyevski. (Doğrudan)
ü En iyi romanların bir bunalım döneminde yazılacağını söylüyor Dostoyevski (Dolaylı)
ü Turgut Uyar : "Nobel Ödülünü kazanan bu yazarı, en içten dileklerimle kutlarım." Diyor. (Doğrudan)
ü Turgut Uyar, bir yazısında , Nobel Ödülü kazanan bu yazarı en içten dilekleriyle kutladığını belirtiyor. (Dolaylı)
Yorumlama Bildiren Cümleler : Yorumlama, görülüp duyulanlardan anlatıcının kendince bir anlam çıkarması, açıklama yapmasıdır. Yorumlama, bu özelliğiyle kişisel, öznel bir değerlendirmedir. Örnek :
ü Edip Cansever'in şiirleri sürekli bir açılım ve gelişim içinde görülüyor.
ü Eğitim bir okul sorunu değildir, o insanın kendisinde taşıdığı bir eylemdir.
ü Ne zaman yüzüne baksam gözlerini kaçırıyor, sanki benden bir şeyler saklıyor.
Değerlendirme Cümleleri : Değerlendirme özelliği taşıyan cümlelerde anlatıcı; bir yapıt , bir sanatçı, bir olayla ilgili olumlu ya da olumsuz belirlemeleri anlatır. Örnek :
ü Yazarın bu romanında çok etkileyici bir anlatım var.
ü Yazar, sürekli gerilimler yaratarak okurun ilgisini hep canlı tutuyor.
ü Son sergideki resimlerinde, yeşil tonları kırmızı tonlardan daha çok kullanmış.
Tanım Cümleleri : Tanımlama; bir kavramı, bir durumu nitelik ve özellikleriyle belirleme, işlevini gösterme ya da onu benzerlerinden ayıran ayırıcı yönlerini göstermeye denir. Bu amaçla kurulan cümlelere de tanım cümlesi denir. Bir kavramın, bir varlığın anlatıldığı cümleye "Bu nedir?", "Bu şey nedir?" sorusunu yönelttiğimizde yanıt alabiliyorsak bu cümle bir tanım cümlesidir. Örnek :
ü Roman, olmuş ya da olabilecek olayları anlatan uzun bir edebiyat eseridir.
ü Sanatsal yaratımın temeli, doğayı taklit etmek değil, yeniden biçimlendirmektir.
ü Cahillik ve bilgisizlik bir toplumu içten içe kemiren bir kurttur.
Karşıtlık Bildiren Yargılar : Bazı cümlelerde birtakım olay ya da olguların karşıt özellikleri verilir. Karşıtlara yer vermek, anlatımı belirgin kılar. Örnek :
ü Dışarısı günlük güneşlik, halbuki burada paltolarımız bile bizi ısıtmaya yetmiyor.
ü Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.
ü Bir vardı, bir yok oldu; böyledir dünyanın hali.
Anlamlarına Göre Cümleler
Olumlu Cümle : Yüklemin bildirdiği anlam, eylemin yapılması doğrultusundaysa bu tür cümlelere olumlu cümle denir. Örnek :
ü Ne kadar geriye bakarsanız, o kadar ileriyi görürsünüz. (Olumlu eylem cümlesi)
ü Özü gerçek yaşam dayalı tiyatro yapıtları, doğrudur ve güzeldir. (Olumlu ad cümlesi)
ü Sattığınız malların dökümünü çıkarıp karı hesaplayalım. (Olumlu eylem cümlesi)
Olumlu Cümleler İkiye Ayrılır :
Biçimce ve anlamca olumlu cümleler : Bu tür cümlelerde olumsuzluk bildiren hiçbir dil birimi kullanılmaz, yüklemin yansıttığı anlamda olumlu olur. Örnek :
ü Ne zamandır gelmenizi bekliyorduk.
Biçimce olumsuz, anlamca olumlu cümleler : Bu tür cümlelerde cümlenin kuruluşu olumsuz, anlamıysa olumludur. Örnek :
ü Seni sürekli eleştiren ve senin kuyunu kazan bu insanı nasıl bilmezsin? (bilirsin)
ü Bu kadar çok döversen hangi çocuk yaramaz olmaz? (yaramaz olur)
Olumsuz Cümle : Bir eylemin gerçekleşmediğini, gerçekleşmeyeceğini ya da bir şeyin yokluğunu bildiren cümlelerdir. Örnek :
ü Aradığınız kişi burada yok. (Olumsuz ad cümlesi)
ü Dünkü davranışlarınızı hiç tasvip etmedim. (Olumsuz eylem cümlesi)
ü Kimse olayın nedenini bilmiyor. (Olumsuz eylem cümlesi)
Olumsuz Cümleler İkiye Ayrılır :
Biçimce ve anlamca olumsuz cümleler : Bu tür cümlelerde yüklem ya olumsuz bir eylemdir ya da yargı bildiren ad soylu bir sözcüktür. Örnek :
ü Mutluluğunu herkesle paylaşsan da yalnızlığını paylaşamazsın.
ü Başarı, zannedildiği kadar kolay elde edilen bir şey değildir.
Biçimce olumlu, anlamca olumsuz cümleler : Bu tür cümlelerde olumsuzluk anlamı taşıyan ek ya da sözcük kullanılmadığı halde cümleler olumsuzluk bildirir. Örnek :
ü Kim demiş onu çok sevdiğimi? (sevmiyorum)
ü O kadar sinirli ki ona parayı kaybettiğini söyle söyleyebilirsen. (söyleyemezsin.)
Soru Cümlesi : Bir işin yapılıp yapılmadığını sormak, bir şeyin nedenini öğrenmek, durumla ilgili bilgi edinmek ya da kuşkuyu gidermek... gibi amaçlarla kurulan cümlelere soru cümlesi denir. Örnek :
ü Kardeşin eve geldi mi?
ü Daha çok hangi kitapları okuyorsunuz?
ü Olanları sana kim anlattı?
ü Buraya nasıl geldin?
Soru öğeleri kullanılarak soru cümleleri kurulabildiği gibi, bu yolla cümleye değişik anlam özellikleri de katılabilir. Bu açıdan soru cümleleri ikiye ayrılır :
Gerçek Soru Cümlesi : Yanıt gerektiren, soruyu soranın yanıt beklediği soru cümleleridir. Gerçek soru cümleleri şu amaçlarla kurulabilir :
ü Cümlenin öğelerinden birini ya da birkaçını öğrenmek için, Örnek :
Bu elbiseyi mi aldınız?
Hangi kitabı ne zaman okudunuz?
ü Eylemin yapılıp yapılmadığını sormak için, Örnek :
Ismarladığım kitapları alacak mısın?
ü Anlaşılmayan bir düşünceyi, bir duyguyu sormak için, (Yineletme amaçlı sorular) Örnek :
Öğretmen gelmeyecek mi dediniz?
ü Anlaşılmayan bir soruyu anlamak için, Örnek :
Buraya neden mi geldim?
Sözde Soru Cümlesi : Yanıt gerektirmeyen, cümleye şaşma, küçümseme, inanmayış, beklenmezlik, özlem ... vb. anlamlar katmak için kurulan soru cümleleridir. Örnek :
ü Önüne baksan kör müsün? (Azarlama)
ü Bugün öğretmen gelir mi ki? (Olasılık)
ü Bu yüksek notu almak sana mı kaldı? (Küçümseme)
ü Nerde o günler? (Özlem)
ü O zavallı kime kötülük edecek ki? (Onaylatma)
Dilek (istek) Cümlesi : Bir dileği, bir isteği, bir arzuyu, bir temenniyi bildiren cümlelere, anlamları yönünden dilek veya istek cümlesi denir. Örnek :
ü Yarın bizde toplanıp bir güzel yemek yiyelim.
ü Çocuk tek kazansın da neresi olursa olsun.
ü Umarım işleriniz yolunda gidiyordur.
ü Ah şu bahar bir gelse, çocuklar neşe içinde koşup oynasa.
ü İnşallah bütün düşlerin bir gün gerçek olur.
ü Allah sana uyuz versin de tırnak vermesin.
ü Gözün kör olsun.
Emir (Buyruk) Cümlesi : Emir kipiyle kurulan ya da gelecek zaman kipinin emir anlamıyla kullanıldığı cümlelere, anlamları yönünden emir cümlesi denir. Örnek :
ü Sandalyeyi çek, sessizce oturup bekle.
ü Öğretmeniniz izinli, gürültü etmeden ders çalışın.
ü Herkes ödevlerini önümüzdeki hafta getirecek, not alacak.
ü Şuraya da bir halı ser, ortalığı topla.
ü Sen de çalış ve para kazan artık.
Ünlem Cümlesi : Korku, acıma, şaşırma, sevinme, kızma gibi ansızın beliren duyguları anlatmaya yarayan cümlelere, anlamları yönünden ünlem cümlesi denir. Örnek :
ü Ah, elim yandı!
ü Kapıyı açtım ki bir de ne göreyim!
ü Oh, okul bitti, rahat bir nefes alalım!
ü O... kimler gelmiş, kimleri görüyorum!
ü Elimi cebime attım ki cüzdan yok!
İçeriklerine Göre Cümleler
Varsayım İçeren Cümleler : Varsayım, gerçekte olup olmadığına, olmayacağına bakılmaksızın bir olay ya da durumu bir süre için var kabul etmektir. Varsayım anlamı taşıyan yargılarda genellikle "tutalım ki, diyelim ki, farz edelim, düşün ki" gibi ifadelere yer verilir. Örnek :
ü Büyük ikramiye sana çıktı diyelim, bana ne alırsın?
ü Tut ki puanın yetmedi ve üniversiteye giremedin.
ü Şu anda kapının çalındığını ve oğlunun geldiğini farz edelim.
ü Gözlerini kapa ve sımsıcacık bir odada dışarıda yağan karı seyrederek çay içtiğimizi düşün.
Önyargı Bildiren Cümleler : Bir eylem henüz sonuçlanmadan, o eylemin nasıl sonuçlanacağı konusunda fikir yürüten cümlelerdir. Örnek :
ü Bizi görür görmez yine bağırıp çağıracak.
ü Ben zaten onun suçlu olduğunu baştan biliyordum.
ü Göreceksiniz, son şiirlerinde de ayrılık ve ölüm üzerine konuşup bizleri hayal kırıklığına uğratacak.
ü Bu çocuğun bir baltaya sap olamayacağı baştan belliydi.
Öneri Bildiren Cümleler : Bir sorunu çözmek, herhangi bir konuda yol gösterip bilgi ve fikir vermek amacıyla, öne sürülen görüşü, düşünceyi ve teklifi içeren cümlelere öneri bildiren cümleler denir. Örnek :
ü Kitabın sonuna bir de kaynakça konsa iyi olur.
ü Konuyu iyice anlamak istiyorsan, önce tekrar et, sonra da bol bol soru çöz.
ü Oyunda günlük yaşamın derinliğine fazlaca girilmeseydi, oyun daha derli toplu olurdu.
ü Siyah eteğin üstüne mavi desenli gömleğini giyersen sana daha çok yakışır.
Üslupla ilgili Cümleler : Bir yazar ya da bir eserin dil ve anlatım özelliklerine üslup denir. Üslubun iki boyutu vardır. Biri yazarın tekniği, kurgusuyla; diğeri dil ve anlatım özellikleriyle ilgilidir. Herhangi bir metne yönelttiğimiz "Nasıl anlatılmış?" sorusuna dil ve anlatımla ilgili bir yanıt alırız ve aldığımız bu yanıt, yazarın üslubunu ortaya koyar. Örnek :
ü İlk kitabında Halk edebiyatı söyleyişiyle yazdığı küçük şiirler vardı.
ü Tasvir bölümlerinde dili iyice ağırlaşmış; yazar söz oyunlarına sık sık başvurarak sıfatlı, mecazlı ve sanatlı bir anlatım kullanmıştır.
ü Kısa ve özlü bir anlatım, devrik cümleler, eserine en belirgin özelliğidir.
Olasılık - Olabilirlilik Cümleleri : Olasılık, kesinliği olmaksızın bir olay ya da durumun ortaya çıkmasının beklenilmesidir. Bu tür yargılar kesinlik anlamı taşımaz. Örnek :
ü Yarın işe biraz geç gelebilirim.
ü Şimdi bizim oralara da bahar gelmiştir.
ü Sınav zamanı yaklaştı, herhalde düzenli bir çalışma yapıyordur.
ü Durumu çok iyi, bu çocuğa küçük bir yardımda bulunur sanıyorum.
Eşitliğin Söz Konusu Olup Olmadığını Bildiren Cümleler : Kimi cümleler, herhangi bir şeyin ortadan ya da eşit biçimde bölündüğü anlamı taşır. Bu tür yargılarda eşitlik söz konusudur. Ancak kimi cümlelerde herhangi bir şeyin ortadan veya eşit olarak bölünmediği anlamı vardır ya da eşitliğin olduğuna dair herhangi bir ipucu verilmemiştir. Bu tür cümleler de eşitlik söz konusu değildir. Örnek:
ü Harçlıklarını kardeş payı yaparak birkaç gün idare ettiler. (Eşitlik Anlamı)
ü Bir elmayı yarı yarıya paylaşıp yediler. (Eşitlik Anlamı)
ü Kardeşler, mirastan paylarına düşeni alıp, sessizce ayrıldılar. (Eşitlik söz konusu değil)
ü Şirketin karını hisseleri oranında paylaştılar. (Eşitlik söz konusu değil)
Gerçekleşmemiş Bir Beklentiyi Dile Getiren Cümleler : Beklenti, bir olgunun sonunda gerçekleşmesi beklenen sonuç, bireyin, belli şart ve durumların alacağı biçimler veya kendisinden beklenenler konusundaki ön görüşü anlamına gelir. Bu tanımlamaya bağlı olarak kimi cümlelerde bir beklentinin gerçekleşmediği yönünde bir anlam ve yargı görülür. Örnek :
ü Ankara'ya geldiğinde beni arar sanmıştım.
ü Bizi bu sefer daha sıcak karşılayacağını düşünmüştük.
ü Yıl boyunca çalışıp didindiğini görünce iyi bir okula gireceğini zannediyordum.
ü Bu işten daha çok para kazanacağımızı ummuştuk.
Gerçekte Var Olmayıp Öyle Sanılma Anlamı Taşıyan Cümleler : Kimi cümleler, herhangi bir olgu gerçekte var olmadığı halde, kişinin bu olgunun var olduğunu zannetmesi anlamını taşır. Örnek :
ü Ben onun kardeşi değil, düşmanıydım sanki.
ü Adama bak, sanki para vermiş de karşılığını bekliyor.
ü Arkadaşı soruları çözdükçe, kendisi çözüyor gibi seviniyordu.
Hayıflanma - Üzülme Anlamı Taşıyan Cümleler : Hayıflanma cümleleri bir olay, durum ve kişi karşısında üzülme ya da yerinme anlamlarını taşır. Örnek :
ü Kuşlar göç ediyor, ne yazık ki kış geliyor.
ü O güzelim kız, birkaç yılda çöküp yaşlandı.
ü Yüreğinin acısını, yılların izini taşıyordu yüzündeki derin çizgiler.
ü Zavallı adam, çocuklarını yetiştirebilmek için ne acılar çekti.
Sitem - Kızgınlık Anlamı Taşıyan Cümleler : Sözü ya da hareketleriyle, birinin, bir kimseyi kırdığını, üzdüğünü veya gücendirdiğini öfkelenmeden dile getiren cümleler sitem anlatımlı; sözü söyleyenin bir kişiye kızdığını anlatan cümlelerse kızgınlık anlamlı cümlelerdir. Örnek :
ü Her hafta sonu toplanıp kıra gidersiniz de beni çağırmazsınız.
ü İnsan, kendisine bunca emeği geçen insanı bir kere de olsa arayıp sorar.
ü Dediklerimi yapma da göreyim seni!
ü Sen kim oluyorsun da bana karşı böyle konuşuyorsun!
Yapıtın Konusuna Değinen Cümleler : Bir anlatımda verilmek istenen öz, düşünce ve duygu bütününe içerik adı verilirken kimi cümleler, herhangi bir yapıtın konusuna ya da özün ne olduğuna yani içeriğine değinir. Örnek :
ü Cahit Sıtkı'nın şiirlerinde genel olarak ölüm ve yalnızlık teması ele alınıyor.
ü Romanda kent insanlarının bireyci yaşamları ve bunun yarattığı bunalımlar anlatılmış.
ü Ömer Seyfettin, kimi öykülerinde çocukluk ve askerlik anılarını işliyor.
ü Ziya Osman Saba, yalın ve içten bir anlatımla yoksul yaşamlara karşı duyduğu ezikliği anlatır bu şiirinde.
Aşamalı Bir Durumu Bildiren Cümleler : Aşamalı bir anlam içeren cümlelerde, bir durumun gitgide ilerlemesi anlamı vardır. Örnek :
ü Zavallı kadın sürekli zayıflıyor, her geçen gün biraz daha küçülüyordu.
ü Uçak önce havalandı, sonra yavaş yavaş bulutların arasında kayboldu.
ü Hastamız günden güne iyiye gidiyor.
ü Kurşun sırtından girince, asker önce dizlerinin üzerine çöktü, sonra boylu boyunca yere yığıldı.
Beğenme - Takdir Etme Anlamı İçeren Cümleler : Beğenme, takdir etme anlamı içeren cümleler, herhangi bir şeye yönelik beğeniyi, övgüyü dile getiren cümlelerdir. Örnek :
ü Aşkolsun delikanlıya, rakibinin sırtını bir hamlede yere getirdi.
ü Her türlü rezaletin yaşandığı bu çevrede dürüst ve tertemiz bir insan olarak yetişti.
ü Eserlerinde yapaylığa kaçmadan içten ve yalın bir söyleyişle dile getirir duygularını.
ü Bozkırın ortasında açılmış sapsarı bir çiçektir bu şiirler.
Anlam İlişkilerine Göre Cümleler : Bileşik ve sıralı cümlelerde birden çok yargı, önerme bulunur. Genellikle Bu yargılar arasında ya da tek yargılı anlatımlarda değişik amaçlarla değişik anlam ilişkileri kurulabilir. Bağlaçlar, ilgeçler ya da diğer dil birimleriyle kurulan anlam ilişkilerinin başlıcaları şunlardır:
Neden - Sonuç İlişkili Cümleler : Bir cümlede ifade edilen yargılardan birinin neden, diğerinin sonuç olabilecek biçimde kullanılmasıyla ortaya çıkan cümleler, neden sonuç anlamı taşır. Bir cümlede neden sonuç ilişkisi genellikle "için, ile, den dolayı, den ötürü
Özel ve Nesnel Yargılı Cümleler :
Öznel Yargılı Cümleler : Öznede, yani söz söyleyen kişide oluşan; nesnelerin gerçeğine değil, kişilerin duygu ve düşüncelerine bağlı olan, bu nedenle de kişiden kişiye değişebilen yargılardır. Öznel anlatımda kişi, cümleye kendi duygularını katar, bir yorum yapar. Bu tür yargılar, "bence, bana göre" anlamı taşır.
Nesnel Yargılı Cümleler : Öznenin, yani söz söyleyen kişinin düşünce ve duygularına değil, nesnenin, varlığın kendi gerçeğine dayanan, dolayısıyla kişilere göre değişmeyen yargılardır. Bu tür yargıların, yorum ve değerlendirme içermeme, kanıtlanabilir özellikte olma, herkes için aynı anlamı taşıma, akla ve mantığa dayalı olma gibi özellikleri vardır.
Örnek Cümleler :
ü Dostluğun olmadığı yerde insanca hiçbir değerin gelişebileceğine inanmıyorum.
ü Oyunda dört kadın, üç erkek oyuncu rol almış.
ü Dostluk, insanın ve insanlığın en büyük, ne yüce değerlerinden biridir.
ü Öykünün yanı sıra birçok şiir yazmış, bunlardan bazıları bestelenmiştir.
ü Şairin, sesini daha geniş kitlelere duyurabilmesi için dergilerde daha sık görülmesinde yarar var.
ü Köyden kente yapılan göçler her yıl biraz daha artmakta, bu nedenle kentlerde konut sorunu ciddi boyutlara ulaşmaktadır.
ü En iyi yapılan tatil, ormanda yapılan tatildir.
ü Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u aldığında 21 yaşındaydı.
ü İyi bir romancı, şiir yazamaz; ama iyi bir şair, roman yazabilir.
ü Türkiye Avrupa Topluluğu'na girebilmek için çeşitli girişimlerde bulundu.
Genel ve Özel Anlamlı Cümleler : Aralarındaki ortak özelliklere göre, daha çok varlığı kapsayan, aynı kavramları topluca düşündüren sözcüklere genel; anlamları sınırlı olan, kavramları teke tek düşündüren sözcüklere özel anlamlı sözcükler denir. Buradan hareketle genel anlamlı sözcüklerin kullanıldığı cümleler, genel, özel anlamlı sözcüklerin kullanıldığı cümleler ise özel anlamlı yargı içerir.
Örnek :
ü Geri kalmış ülkelerde spora hiç önem verilmez. (Genel Anlamlı)
ü Hindistan, futbola hiç önem vermeyen bir ülkedir. (Özel Anlamlı)
ü Dünyada en çok satan kitaplar, romanlardır. (Genel Anlamlı)
ü Ülkemizde en çok satan kitap türü, polisiye romanlardır. (Özel Anlamlı)
Anlatımlarına Göre Cümleler :
Doğrudan ve Dolaylı Anlatımlı Cümleler
Doğrudan (Dolaysız) Anlatım : Söylenenleri biçimsel bir değişikliğe uğratmadan, kişilerin söylediği ya da sözün söylendiği biçimde, olduğu gibi aktaran cümlelerin anlatımına denir.
Dolaylı Anlatım: Bir sözün kişi, zaman, anlatıcı değişiklikleriyle aktarılan biçimidir. Bu anlatım biçimiyle kurulan cümlelere daha çok roman, öykü gibi anlatımsal türlerde, olayların yazar tarafından anlatılmasında rastlanır. Örnek :
ü En iyi romanlar, bir bunalım döneminde yazılır, der Dostoyevski. (Doğrudan)
ü En iyi romanların bir bunalım döneminde yazılacağını söylüyor Dostoyevski (Dolaylı)
ü Turgut Uyar : "Nobel Ödülünü kazanan bu yazarı, en içten dileklerimle kutlarım." Diyor. (Doğrudan)
ü Turgut Uyar, bir yazısında , Nobel Ödülü kazanan bu yazarı en içten dilekleriyle kutladığını belirtiyor. (Dolaylı)
Yorumlama Bildiren Cümleler : Yorumlama, görülüp duyulanlardan anlatıcının kendince bir anlam çıkarması, açıklama yapmasıdır. Yorumlama, bu özelliğiyle kişisel, öznel bir değerlendirmedir. Örnek :
ü Edip Cansever'in şiirleri sürekli bir açılım ve gelişim içinde görülüyor.
ü Eğitim bir okul sorunu değildir, o insanın kendisinde taşıdığı bir eylemdir.
ü Ne zaman yüzüne baksam gözlerini kaçırıyor, sanki benden bir şeyler saklıyor.
Değerlendirme Cümleleri : Değerlendirme özelliği taşıyan cümlelerde anlatıcı; bir yapıt , bir sanatçı, bir olayla ilgili olumlu ya da olumsuz belirlemeleri anlatır. Örnek :
ü Yazarın bu romanında çok etkileyici bir anlatım var.
ü Yazar, sürekli gerilimler yaratarak okurun ilgisini hep canlı tutuyor.
ü Son sergideki resimlerinde, yeşil tonları kırmızı tonlardan daha çok kullanmış.
Tanım Cümleleri : Tanımlama; bir kavramı, bir durumu nitelik ve özellikleriyle belirleme, işlevini gösterme ya da onu benzerlerinden ayıran ayırıcı yönlerini göstermeye denir. Bu amaçla kurulan cümlelere de tanım cümlesi denir. Bir kavramın, bir varlığın anlatıldığı cümleye "Bu nedir?", "Bu şey nedir?" sorusunu yönelttiğimizde yanıt alabiliyorsak bu cümle bir tanım cümlesidir. Örnek :
ü Roman, olmuş ya da olabilecek olayları anlatan uzun bir edebiyat eseridir.
ü Sanatsal yaratımın temeli, doğayı taklit etmek değil, yeniden biçimlendirmektir.
ü Cahillik ve bilgisizlik bir toplumu içten içe kemiren bir kurttur.
Karşıtlık Bildiren Yargılar : Bazı cümlelerde birtakım olay ya da olguların karşıt özellikleri verilir. Karşıtlara yer vermek, anlatımı belirgin kılar. Örnek :
ü Dışarısı günlük güneşlik, halbuki burada paltolarımız bile bizi ısıtmaya yetmiyor.
ü Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.
ü Bir vardı, bir yok oldu; böyledir dünyanın hali.
Anlamlarına Göre Cümleler
Olumlu Cümle : Yüklemin bildirdiği anlam, eylemin yapılması doğrultusundaysa bu tür cümlelere olumlu cümle denir. Örnek :
ü Ne kadar geriye bakarsanız, o kadar ileriyi görürsünüz. (Olumlu eylem cümlesi)
ü Özü gerçek yaşam dayalı tiyatro yapıtları, doğrudur ve güzeldir. (Olumlu ad cümlesi)
ü Sattığınız malların dökümünü çıkarıp karı hesaplayalım. (Olumlu eylem cümlesi)
Olumlu Cümleler İkiye Ayrılır :
Biçimce ve anlamca olumlu cümleler : Bu tür cümlelerde olumsuzluk bildiren hiçbir dil birimi kullanılmaz, yüklemin yansıttığı anlamda olumlu olur. Örnek :
ü Ne zamandır gelmenizi bekliyorduk.
Biçimce olumsuz, anlamca olumlu cümleler : Bu tür cümlelerde cümlenin kuruluşu olumsuz, anlamıysa olumludur. Örnek :
ü Seni sürekli eleştiren ve senin kuyunu kazan bu insanı nasıl bilmezsin? (bilirsin)
ü Bu kadar çok döversen hangi çocuk yaramaz olmaz? (yaramaz olur)
Olumsuz Cümle : Bir eylemin gerçekleşmediğini, gerçekleşmeyeceğini ya da bir şeyin yokluğunu bildiren cümlelerdir. Örnek :
ü Aradığınız kişi burada yok. (Olumsuz ad cümlesi)
ü Dünkü davranışlarınızı hiç tasvip etmedim. (Olumsuz eylem cümlesi)
ü Kimse olayın nedenini bilmiyor. (Olumsuz eylem cümlesi)
Olumsuz Cümleler İkiye Ayrılır :
Biçimce ve anlamca olumsuz cümleler : Bu tür cümlelerde yüklem ya olumsuz bir eylemdir ya da yargı bildiren ad soylu bir sözcüktür. Örnek :
ü Mutluluğunu herkesle paylaşsan da yalnızlığını paylaşamazsın.
ü Başarı, zannedildiği kadar kolay elde edilen bir şey değildir.
Biçimce olumlu, anlamca olumsuz cümleler : Bu tür cümlelerde olumsuzluk anlamı taşıyan ek ya da sözcük kullanılmadığı halde cümleler olumsuzluk bildirir. Örnek :
ü Kim demiş onu çok sevdiğimi? (sevmiyorum)
ü O kadar sinirli ki ona parayı kaybettiğini söyle söyleyebilirsen. (söyleyemezsin.)
Soru Cümlesi : Bir işin yapılıp yapılmadığını sormak, bir şeyin nedenini öğrenmek, durumla ilgili bilgi edinmek ya da kuşkuyu gidermek... gibi amaçlarla kurulan cümlelere soru cümlesi denir. Örnek :
ü Kardeşin eve geldi mi?
ü Daha çok hangi kitapları okuyorsunuz?
ü Olanları sana kim anlattı?
ü Buraya nasıl geldin?
Soru öğeleri kullanılarak soru cümleleri kurulabildiği gibi, bu yolla cümleye değişik anlam özellikleri de katılabilir. Bu açıdan soru cümleleri ikiye ayrılır :
Gerçek Soru Cümlesi : Yanıt gerektiren, soruyu soranın yanıt beklediği soru cümleleridir. Gerçek soru cümleleri şu amaçlarla kurulabilir :
ü Cümlenin öğelerinden birini ya da birkaçını öğrenmek için, Örnek :
Bu elbiseyi mi aldınız?
Hangi kitabı ne zaman okudunuz?
ü Eylemin yapılıp yapılmadığını sormak için, Örnek :
Ismarladığım kitapları alacak mısın?
ü Anlaşılmayan bir düşünceyi, bir duyguyu sormak için, (Yineletme amaçlı sorular) Örnek :
Öğretmen gelmeyecek mi dediniz?
ü Anlaşılmayan bir soruyu anlamak için, Örnek :
Buraya neden mi geldim?
Sözde Soru Cümlesi : Yanıt gerektirmeyen, cümleye şaşma, küçümseme, inanmayış, beklenmezlik, özlem ... vb. anlamlar katmak için kurulan soru cümleleridir. Örnek :
ü Önüne baksan kör müsün? (Azarlama)
ü Bugün öğretmen gelir mi ki? (Olasılık)
ü Bu yüksek notu almak sana mı kaldı? (Küçümseme)
ü Nerde o günler? (Özlem)
ü O zavallı kime kötülük edecek ki? (Onaylatma)
Dilek (istek) Cümlesi : Bir dileği, bir isteği, bir arzuyu, bir temenniyi bildiren cümlelere, anlamları yönünden dilek veya istek cümlesi denir. Örnek :
ü Yarın bizde toplanıp bir güzel yemek yiyelim.
ü Çocuk tek kazansın da neresi olursa olsun.
ü Umarım işleriniz yolunda gidiyordur.
ü Ah şu bahar bir gelse, çocuklar neşe içinde koşup oynasa.
ü İnşallah bütün düşlerin bir gün gerçek olur.
ü Allah sana uyuz versin de tırnak vermesin.
ü Gözün kör olsun.
Emir (Buyruk) Cümlesi : Emir kipiyle kurulan ya da gelecek zaman kipinin emir anlamıyla kullanıldığı cümlelere, anlamları yönünden emir cümlesi denir. Örnek :
ü Sandalyeyi çek, sessizce oturup bekle.
ü Öğretmeniniz izinli, gürültü etmeden ders çalışın.
ü Herkes ödevlerini önümüzdeki hafta getirecek, not alacak.
ü Şuraya da bir halı ser, ortalığı topla.
ü Sen de çalış ve para kazan artık.
Ünlem Cümlesi : Korku, acıma, şaşırma, sevinme, kızma gibi ansızın beliren duyguları anlatmaya yarayan cümlelere, anlamları yönünden ünlem cümlesi denir. Örnek :
ü Ah, elim yandı!
ü Kapıyı açtım ki bir de ne göreyim!
ü Oh, okul bitti, rahat bir nefes alalım!
ü O... kimler gelmiş, kimleri görüyorum!
ü Elimi cebime attım ki cüzdan yok!
İçeriklerine Göre Cümleler
Varsayım İçeren Cümleler : Varsayım, gerçekte olup olmadığına, olmayacağına bakılmaksızın bir olay ya da durumu bir süre için var kabul etmektir. Varsayım anlamı taşıyan yargılarda genellikle "tutalım ki, diyelim ki, farz edelim, düşün ki" gibi ifadelere yer verilir. Örnek :
ü Büyük ikramiye sana çıktı diyelim, bana ne alırsın?
ü Tut ki puanın yetmedi ve üniversiteye giremedin.
ü Şu anda kapının çalındığını ve oğlunun geldiğini farz edelim.
ü Gözlerini kapa ve sımsıcacık bir odada dışarıda yağan karı seyrederek çay içtiğimizi düşün.
Önyargı Bildiren Cümleler : Bir eylem henüz sonuçlanmadan, o eylemin nasıl sonuçlanacağı konusunda fikir yürüten cümlelerdir. Örnek :
ü Bizi görür görmez yine bağırıp çağıracak.
ü Ben zaten onun suçlu olduğunu baştan biliyordum.
ü Göreceksiniz, son şiirlerinde de ayrılık ve ölüm üzerine konuşup bizleri hayal kırıklığına uğratacak.
ü Bu çocuğun bir baltaya sap olamayacağı baştan belliydi.
Öneri Bildiren Cümleler : Bir sorunu çözmek, herhangi bir konuda yol gösterip bilgi ve fikir vermek amacıyla, öne sürülen görüşü, düşünceyi ve teklifi içeren cümlelere öneri bildiren cümleler denir. Örnek :
ü Kitabın sonuna bir de kaynakça konsa iyi olur.
ü Konuyu iyice anlamak istiyorsan, önce tekrar et, sonra da bol bol soru çöz.
ü Oyunda günlük yaşamın derinliğine fazlaca girilmeseydi, oyun daha derli toplu olurdu.
ü Siyah eteğin üstüne mavi desenli gömleğini giyersen sana daha çok yakışır.
Üslupla ilgili Cümleler : Bir yazar ya da bir eserin dil ve anlatım özelliklerine üslup denir. Üslubun iki boyutu vardır. Biri yazarın tekniği, kurgusuyla; diğeri dil ve anlatım özellikleriyle ilgilidir. Herhangi bir metne yönelttiğimiz "Nasıl anlatılmış?" sorusuna dil ve anlatımla ilgili bir yanıt alırız ve aldığımız bu yanıt, yazarın üslubunu ortaya koyar. Örnek :
ü İlk kitabında Halk edebiyatı söyleyişiyle yazdığı küçük şiirler vardı.
ü Tasvir bölümlerinde dili iyice ağırlaşmış; yazar söz oyunlarına sık sık başvurarak sıfatlı, mecazlı ve sanatlı bir anlatım kullanmıştır.
ü Kısa ve özlü bir anlatım, devrik cümleler, eserine en belirgin özelliğidir.
Olasılık - Olabilirlilik Cümleleri : Olasılık, kesinliği olmaksızın bir olay ya da durumun ortaya çıkmasının beklenilmesidir. Bu tür yargılar kesinlik anlamı taşımaz. Örnek :
ü Yarın işe biraz geç gelebilirim.
ü Şimdi bizim oralara da bahar gelmiştir.
ü Sınav zamanı yaklaştı, herhalde düzenli bir çalışma yapıyordur.
ü Durumu çok iyi, bu çocuğa küçük bir yardımda bulunur sanıyorum.
Eşitliğin Söz Konusu Olup Olmadığını Bildiren Cümleler : Kimi cümleler, herhangi bir şeyin ortadan ya da eşit biçimde bölündüğü anlamı taşır. Bu tür yargılarda eşitlik söz konusudur. Ancak kimi cümlelerde herhangi bir şeyin ortadan veya eşit olarak bölünmediği anlamı vardır ya da eşitliğin olduğuna dair herhangi bir ipucu verilmemiştir. Bu tür cümleler de eşitlik söz konusu değildir. Örnek:
ü Harçlıklarını kardeş payı yaparak birkaç gün idare ettiler. (Eşitlik Anlamı)
ü Bir elmayı yarı yarıya paylaşıp yediler. (Eşitlik Anlamı)
ü Kardeşler, mirastan paylarına düşeni alıp, sessizce ayrıldılar. (Eşitlik söz konusu değil)
ü Şirketin karını hisseleri oranında paylaştılar. (Eşitlik söz konusu değil)
Gerçekleşmemiş Bir Beklentiyi Dile Getiren Cümleler : Beklenti, bir olgunun sonunda gerçekleşmesi beklenen sonuç, bireyin, belli şart ve durumların alacağı biçimler veya kendisinden beklenenler konusundaki ön görüşü anlamına gelir. Bu tanımlamaya bağlı olarak kimi cümlelerde bir beklentinin gerçekleşmediği yönünde bir anlam ve yargı görülür. Örnek :
ü Ankara'ya geldiğinde beni arar sanmıştım.
ü Bizi bu sefer daha sıcak karşılayacağını düşünmüştük.
ü Yıl boyunca çalışıp didindiğini görünce iyi bir okula gireceğini zannediyordum.
ü Bu işten daha çok para kazanacağımızı ummuştuk.
Gerçekte Var Olmayıp Öyle Sanılma Anlamı Taşıyan Cümleler : Kimi cümleler, herhangi bir olgu gerçekte var olmadığı halde, kişinin bu olgunun var olduğunu zannetmesi anlamını taşır. Örnek :
ü Ben onun kardeşi değil, düşmanıydım sanki.
ü Adama bak, sanki para vermiş de karşılığını bekliyor.
ü Arkadaşı soruları çözdükçe, kendisi çözüyor gibi seviniyordu.
Hayıflanma - Üzülme Anlamı Taşıyan Cümleler : Hayıflanma cümleleri bir olay, durum ve kişi karşısında üzülme ya da yerinme anlamlarını taşır. Örnek :
ü Kuşlar göç ediyor, ne yazık ki kış geliyor.
ü O güzelim kız, birkaç yılda çöküp yaşlandı.
ü Yüreğinin acısını, yılların izini taşıyordu yüzündeki derin çizgiler.
ü Zavallı adam, çocuklarını yetiştirebilmek için ne acılar çekti.
Sitem - Kızgınlık Anlamı Taşıyan Cümleler : Sözü ya da hareketleriyle, birinin, bir kimseyi kırdığını, üzdüğünü veya gücendirdiğini öfkelenmeden dile getiren cümleler sitem anlatımlı; sözü söyleyenin bir kişiye kızdığını anlatan cümlelerse kızgınlık anlamlı cümlelerdir. Örnek :
ü Her hafta sonu toplanıp kıra gidersiniz de beni çağırmazsınız.
ü İnsan, kendisine bunca emeği geçen insanı bir kere de olsa arayıp sorar.
ü Dediklerimi yapma da göreyim seni!
ü Sen kim oluyorsun da bana karşı böyle konuşuyorsun!
Yapıtın Konusuna Değinen Cümleler : Bir anlatımda verilmek istenen öz, düşünce ve duygu bütününe içerik adı verilirken kimi cümleler, herhangi bir yapıtın konusuna ya da özün ne olduğuna yani içeriğine değinir. Örnek :
ü Cahit Sıtkı'nın şiirlerinde genel olarak ölüm ve yalnızlık teması ele alınıyor.
ü Romanda kent insanlarının bireyci yaşamları ve bunun yarattığı bunalımlar anlatılmış.
ü Ömer Seyfettin, kimi öykülerinde çocukluk ve askerlik anılarını işliyor.
ü Ziya Osman Saba, yalın ve içten bir anlatımla yoksul yaşamlara karşı duyduğu ezikliği anlatır bu şiirinde.
Aşamalı Bir Durumu Bildiren Cümleler : Aşamalı bir anlam içeren cümlelerde, bir durumun gitgide ilerlemesi anlamı vardır. Örnek :
ü Zavallı kadın sürekli zayıflıyor, her geçen gün biraz daha küçülüyordu.
ü Uçak önce havalandı, sonra yavaş yavaş bulutların arasında kayboldu.
ü Hastamız günden güne iyiye gidiyor.
ü Kurşun sırtından girince, asker önce dizlerinin üzerine çöktü, sonra boylu boyunca yere yığıldı.
Beğenme - Takdir Etme Anlamı İçeren Cümleler : Beğenme, takdir etme anlamı içeren cümleler, herhangi bir şeye yönelik beğeniyi, övgüyü dile getiren cümlelerdir. Örnek :
ü Aşkolsun delikanlıya, rakibinin sırtını bir hamlede yere getirdi.
ü Her türlü rezaletin yaşandığı bu çevrede dürüst ve tertemiz bir insan olarak yetişti.
ü Eserlerinde yapaylığa kaçmadan içten ve yalın bir söyleyişle dile getirir duygularını.
ü Bozkırın ortasında açılmış sapsarı bir çiçektir bu şiirler.
Anlam İlişkilerine Göre Cümleler : Bileşik ve sıralı cümlelerde birden çok yargı, önerme bulunur. Genellikle Bu yargılar arasında ya da tek yargılı anlatımlarda değişik amaçlarla değişik anlam ilişkileri kurulabilir. Bağlaçlar, ilgeçler ya da diğer dil birimleriyle kurulan anlam ilişkilerinin başlıcaları şunlardır:
Neden - Sonuç İlişkili Cümleler : Bir cümlede ifade edilen yargılardan birinin neden, diğerinin sonuç olabilecek biçimde kullanılmasıyla ortaya çıkan cümleler, neden sonuç anlamı taşır. Bir cümlede neden sonuç ilişkisi genellikle "için, ile, den dolayı, den ötürü
6.Sınıf Cümle Türleri
Cümle Türleri
Kuruluşlarına Göre Cümleler :
Düz (Kurallı) Cümle : Yüklemi sonda olan cümlelere, kuruluşları yönünden, düz cümle denir. Örnek : Günler günleri, aylar ayları kovaladı.
Sembolistler, anlamdan çok şiirde ahenge önem vermişlerdir.
Kısa ve özlü sözle, çok şey anlatma sanatına icaz denir.
Önemli olan etkiyi aşmak, kendine özgü bir şiire ulaşmaktır.
Devrik (Kuralsız) Cümle : Yüklemi sonda olmayan cümlelere devrik cümle denir. Devrik cümlede yüklem başta da ortada da olabilir, ama sonda olamaz. Kurallı cümlelere göre daha akıcı olduğundan, devrik cümleler genellikle şiir türünde kullanılır. Örnek :
Neden böyle düşman görünürsünüz, yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
İki kapılı bir handa, gidiyorum gündüz gece.
Gezer bağdan bağa, çoban çeşmesi.
Gördüğüm, sihirbaz gibi geçtiğini üç kızın.
Ara Sözlü Cümle : Bir cümlenin anlamına açıklık getirmek amacıyla, o cümlede açıklayıcı bir söz ya da bir cümle kullanılır. Bu açıklayıcı unsurlar söz biçimindeyse ara söz, cümle biçimindeyse ara cümle adını alır. Ara söz, yüklem dışında daima bir öğenin açıklayıcısı olarak kullanılırken o öğeyle aynı görevde bulunur. Örnek :
§ Sınıftaki birkaç kişi, tembel olanlar, bu duruma itiraz etti.
§ Bu işe Ayşe’yi – herkesin dedikodusunu yapan o kızı - karıştırmayın.
§ Sana, en yakın arkadaşıma, güvenmekle hata etmişim.
Ara cümle ise yalnızca cümlenin anlamına açıklık kazandırır. Cümlenin herhangi bir öğesi olamaz. Örnek : O zaman vecd ile bin secde eder – varsa – taşım.
Ülkemiz, üç yanı denizlerle çevrilidir, yavaş yavaş çöle dönüyor.
Bizim patron, yalnızca gördüğüne inanır, bu dedikoduya inanmayacaktır.
UYARI : Ara söz ve ara cümlelerin başında ve sonunda ya “, ...,” ya da “- ... –“ işaretleri kullanılır. Ara söz ve ara cümlelerin cümleden atılması cümleyi biçimsel yönden etkilemez, yalnızca anlamı etkiler.
Kesik (Eksiltili) Cümle : Başta yüklem olmak üzere herhangi bir öğe (özne, nesne, tümleçler) anlatıdan düştüğünde eksiltili cümleler oluşur.
Eksiltili cümle çoğu zaman bir sorunun karşılığı olarak kullanılır. Örnek :
- Ali geldi mi?
- Gelmedi.
- Kitabı beğendin mi?
- Beğendim.
- Sinemaya gidelim mi?
- Gidelim.
- Kim okuyacak?
- Ben.
Eksiltili cümlede bir olgunun önemi belirtilebilir veya bir konuya dikkat çekilebilir. Ancak bu, genel olarak yüklemin düşmesiyle ortaya çıkar. Örnek :
Haydi çocuklar bize (gidelim).
Ev yapacaksan tuğladan (yap), kız alacaksan Muğla’dan (al).
Tarlayı taşlı yerden, kızı kardeşli yerden (alma).
Kimi zaman, ki bağlacından sonra gelmesi gereken sözler kullanılmaz. Anlatım güç kazanır ve eksiltili cümle oluşur. Örnek : Ona öyle bir baktım ki...
Adam içeri bir girdi ki...
Yüklemlerine Göre Cümleler : Bir cümlenin yükleminde çekimli bir eylem ya da ekeylemle çekimlenmiş bir ad veya ad soylu sözcük olabilir. Bu sözcük türüne göre cümleler iki grupta incelenir.
Ad (isim) Cümlesi : Yüklemi ekeylemle çekimlenmiş bir ad ya da ad soylu sözcüğün bulunduğu cümlelerdir. Örnek : Bu yaşlı kadın, olayın tek tanığıymış.
Çalışmak, başarının temelidir.
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Eylem (Fiil) Cümlesi : Yüklemi çekimli bir eylem ya da eylem grubu olan cümlelerdir. Her türlü hareket iş, oluş eylem cümleleriyle karşılanır. Bu nedenle eylem cümleleri, ad cümlelerine oranla daha fazla kullanılır. Örnek : Bir adım daha yaklaşınca tanıdım.
Anlattığı fıkralarla çocukları güldürdü.
Bu kazağı değil, kırmızı olanı tercih ederim.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle.
Yapılarına Göre Cümleler : Bir cümle yapısı yönünden, içinde taşıdığı yargı sayısına göre incelenir.
Basit Cümle : Bir duyguyu, bir düşünceyi gösteren; kısaca bir tek yargıyı anlatan cümleler yapıları yönünden basittir. Basit cümleler yan cümle ve iç cümle içermez. Örnek :
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
Kahvaltıdan önce tüm öğrenciler, ellerinde süpürgeler, derslikleri ve spor salonunu temizliyorlar.
Bileşik Cümle : Birden çok duygu, düşünce ve yargıyı anlatan cümleler yapıları yönünden bileşiktir. Bileşik cümlelerde bir temel cümleyle, bir ya da birden çok yan cümle bulunur. Böylece aynı cümlenin içinde birden çok yargı oluşmuş ve bileşik cümle ortaya çıkmış olur. Örnek : Yazın başı pişenin, kışın aşı pişer.
Yan Cümle Temel Cümle
Bileşik Cümle Şu Yollarla Yapılabilir :
Eylemsilerle Kurulan Bileşik Cümle : Yan cümlesi eylemsilerle (adeylem, sıfateylem, bağeylem) oluşan bileşik cümlelerdir. Örnek :
Oraya gitmek için / sabah erken kalkmalıyız.
Yan cümle Temel Cümle
Erken kalkan / yol alır.
Yan cümle Temel cümle
Onu gördükçe / yüreğim sızım sızım sızlıyor.
Yan cümle Temel Cümle
UYARI : Bir cümledeki yan cümle sayısı, eylemsilerin temel cümlenin yüklemiyle kurduğu anlam ilişkisine göre belirlenir. Temel cümlenin yüklemiyle doğrudan anlam ilişkisi kuramayan eylemsiler yan cümle olarak kabul edilmez.
Aşağıda verilen örneği bu açıklama ışığında inceleyelim :
Kapıdan çıkışını / sokağın köşesini dönüşünü / yerden gazeteleri savuran rüzgara karşı güçlükle karşı koyuşunu / görüyorum.
Yukarıdaki cümlede dört eylemsi olmasına karşın üç yan cümle bulunmaktadır. Bu cümledeki yan cümlelerin yüklemle bağlantısını incelersek :
Kapıdan çıkışını (görüyorum)
Sokağın köşesini dönüşünü (görüyorum)
Yerden gazeteleri savuran rüzgara karşı güçlükle karşı koyuşunu (görüyorum)
“savuran” sıfat eylemi rüzgarı nitelemiş ve sıfat olmuştur. Ancak “görüyorum” yüklemiyle bir anlam ilişkisi oluşturmadığı için yan cümle kurmamıştır sadece eylemsidir.
İç Cümlelerle Kurulan Bileşik Cümle : Yan cümlesi iç cümleden oluşan ve bu yan cümlenin temel cümleye herhangi bir öğe göreviyle bağlandığı cümle yapıca bileşik cümledir. Örnek : Adam, karısına, sen bu işe karışma, dedi.
İç cümle
Çocuktur, düşe kalka büyür.
İç cümle
Sinemada Güneş Erken Doğar’ı izledik.
İç cümle
Koşullu Bileşik Cümle : Yan cümlesi dilek koşul kipiyle (-se, -sa) kurulan ve temel cümleye koşul ilgisiyle bağlanan cümlelere koşullu (şartlı) bileşik cümle denir. Örnek :
Oraya bir daha gidersen / karışmam.
Yan cümle Temel Cümle
Seni ararsa / ona kızdığımı söyle.
Yan cümle Temel cümle
Ne kadar uğraşırsan uğraş, / babadan kalma bir şeyler yoksa / zengin olamazsın.
Yan cümle Yan cümle Temel Cümle
“Ki” Bileşik Cümle : iki cümlenin “ki” bağlacıyla birbirine bağlanmasıyla oluşan bileşik cümlelere denir. Örnek :
Öyle bir bağırdım ki sesimden ben bile ürktüm.
Yan cümle Temel cümle
Şimdi çalışıyor olmalılar ki hiç sesleri çıkmıyor.
Yan cümle Temel cümle
Bekle ki istediğini bulayım.
Yan cümle Temel cümle
UYARI : “ki” den sonraki yancümle temel cümlenin bir öğesi olabilir. Örnek :
Bu işin sonunun gelmeyeceğini anladım.
Anladım ki bu işin sonu gelmeyecek.
Belirtili Nesne Yüklem
“Mi” Soru Edatıyla Kurulan Bileşik Cümle : Yan cümlesi “mi” soru edatıyla kurulan ve temel cümleye koşul ilgisiyle bağlanan bileşik cümlelerdir. Örnek :
İlkbahar geldi mi / doğa yemyeşil olur.
Yan cümle Temel cümle
Elimdeki işi bitirdim mi / hemen tatile çıkarım.
Yan cümle Temel Cümle
UYARI : “mi” soru edatıyla kurulan yan cümleler, temel cümleye zarf tümleci göreviyle bağlanır.
Sıralı Cümle : Sıralı cümleler, kuruluşça bağımsız cümlelerin öğe ortaklığı ya da bağlanış özelliğinden dolayı bir araya getirilmesinden meydana gelir.
Bu özelliklerine göre sıralı cümleleri iki gruba ayırarak inceleyebiliriz:
§ Bağımlı Sıralı Cümleler : Herhangi bir öğesi ortak olan (yüklem hariç) cümlelere bağımlı sıralı cümle denir. Örnek :
Bu şarkı, dillerden düşmeyecek, yıllar boyu söylenecek, hiç unutulmayacak.
Çocuğu yanına çağırdı, saçını okşadı, kucağına aldı.
§ Bağımsız Sıralı Cümleler : Hiçbir ortak öğesi olmadığı halde, anlamca birbirini tamamlayan, anlamca birbirinin devamı niteliğinde olan cümlelere bağımsız sıralı cümle denir. Örnek : At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır.
1 2 3 4
Öğrenciler top oynuyor, öğretmenler bahçede çay içiyordu.
1 2
Bağlı Cümle : “Ve, veya, ya da, ile, fakat, ama, çünkü” gibi herhangi bir bağlaçla birbirine bağlanan yargılara yapıları yönünden bağlı cümle denir. Örnek :
Ortalık kakarınca lambayı yaktı ve mutfağa geçti.
1 2
Okula gelemedi çünkü çok hastaymış.
1 2
Oraya gider gitmez beni arayacaktı fakat aramadı.
1 2
Sıralı Bağlı Cümle : Virgül ya da noktalı virgülle ayrılan, aynı zamanda birbirine bağlaçlarla bağlanan cümleler sıralı bağlı cümle adını alır. Örnek :
Gençtim, bekardım ve İstanbul’da bir yurtta kalıyordum.
Sıralı cümle .
Sıralı bağlı cümle
Anlamlarına Göre Cümleler : Cümleler, anlamları yönünden cümlede anlam ünitesinde ele alınıp incelenmiştir. Biz bu bölümde yalnızca örneklerle bu cümleleri tekrar edelim.
Olumlu Cümle : Örnek : Her şey gibi bu acı da unutulup gider bir gün.
Senin ne dolaplar çevirdiğini bilmiyor değilim.
Olumsuz Cümle : Örnek : Kim demiş, onun tembel bir öğrenci olduğunu.
İnsan vatanına hizmet etmekten usanır mı hiç.
Soru Cümlesi : Örnek : Davet etsek bizim eve gelir mi dersiniz?
Bu soruyu hangi yoldan çözeceksin?
Koşul (Şart) Cümlesi : Örnek : Derdini söylemeyen derman bulamaz.
Ona baktıkça seni hatırlıyorum.
Dilek (İstek) Cümlesi : Örnek : Biz de onunla gidelim.
Hayırlısıyla askerliğini bitirip gelsin de...
Emir (Buyruk) Cümlesi : Örnek : Burayı derhal terk edin.
İşini bitirir bitirmez yanıma gel.
Ünlem Cümlesi : Örnek : Tüh, nasıl unuttum!
İmdat, kurtaran yok mu!
Kuruluşlarına Göre Cümleler :
Düz (Kurallı) Cümle : Yüklemi sonda olan cümlelere, kuruluşları yönünden, düz cümle denir. Örnek : Günler günleri, aylar ayları kovaladı.
Sembolistler, anlamdan çok şiirde ahenge önem vermişlerdir.
Kısa ve özlü sözle, çok şey anlatma sanatına icaz denir.
Önemli olan etkiyi aşmak, kendine özgü bir şiire ulaşmaktır.
Devrik (Kuralsız) Cümle : Yüklemi sonda olmayan cümlelere devrik cümle denir. Devrik cümlede yüklem başta da ortada da olabilir, ama sonda olamaz. Kurallı cümlelere göre daha akıcı olduğundan, devrik cümleler genellikle şiir türünde kullanılır. Örnek :
Neden böyle düşman görünürsünüz, yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
İki kapılı bir handa, gidiyorum gündüz gece.
Gezer bağdan bağa, çoban çeşmesi.
Gördüğüm, sihirbaz gibi geçtiğini üç kızın.
Ara Sözlü Cümle : Bir cümlenin anlamına açıklık getirmek amacıyla, o cümlede açıklayıcı bir söz ya da bir cümle kullanılır. Bu açıklayıcı unsurlar söz biçimindeyse ara söz, cümle biçimindeyse ara cümle adını alır. Ara söz, yüklem dışında daima bir öğenin açıklayıcısı olarak kullanılırken o öğeyle aynı görevde bulunur. Örnek :
§ Sınıftaki birkaç kişi, tembel olanlar, bu duruma itiraz etti.
§ Bu işe Ayşe’yi – herkesin dedikodusunu yapan o kızı - karıştırmayın.
§ Sana, en yakın arkadaşıma, güvenmekle hata etmişim.
Ara cümle ise yalnızca cümlenin anlamına açıklık kazandırır. Cümlenin herhangi bir öğesi olamaz. Örnek : O zaman vecd ile bin secde eder – varsa – taşım.
Ülkemiz, üç yanı denizlerle çevrilidir, yavaş yavaş çöle dönüyor.
Bizim patron, yalnızca gördüğüne inanır, bu dedikoduya inanmayacaktır.
UYARI : Ara söz ve ara cümlelerin başında ve sonunda ya “, ...,” ya da “- ... –“ işaretleri kullanılır. Ara söz ve ara cümlelerin cümleden atılması cümleyi biçimsel yönden etkilemez, yalnızca anlamı etkiler.
Kesik (Eksiltili) Cümle : Başta yüklem olmak üzere herhangi bir öğe (özne, nesne, tümleçler) anlatıdan düştüğünde eksiltili cümleler oluşur.
Eksiltili cümle çoğu zaman bir sorunun karşılığı olarak kullanılır. Örnek :
- Ali geldi mi?
- Gelmedi.
- Kitabı beğendin mi?
- Beğendim.
- Sinemaya gidelim mi?
- Gidelim.
- Kim okuyacak?
- Ben.
Eksiltili cümlede bir olgunun önemi belirtilebilir veya bir konuya dikkat çekilebilir. Ancak bu, genel olarak yüklemin düşmesiyle ortaya çıkar. Örnek :
Haydi çocuklar bize (gidelim).
Ev yapacaksan tuğladan (yap), kız alacaksan Muğla’dan (al).
Tarlayı taşlı yerden, kızı kardeşli yerden (alma).
Kimi zaman, ki bağlacından sonra gelmesi gereken sözler kullanılmaz. Anlatım güç kazanır ve eksiltili cümle oluşur. Örnek : Ona öyle bir baktım ki...
Adam içeri bir girdi ki...
Yüklemlerine Göre Cümleler : Bir cümlenin yükleminde çekimli bir eylem ya da ekeylemle çekimlenmiş bir ad veya ad soylu sözcük olabilir. Bu sözcük türüne göre cümleler iki grupta incelenir.
Ad (isim) Cümlesi : Yüklemi ekeylemle çekimlenmiş bir ad ya da ad soylu sözcüğün bulunduğu cümlelerdir. Örnek : Bu yaşlı kadın, olayın tek tanığıymış.
Çalışmak, başarının temelidir.
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Eylem (Fiil) Cümlesi : Yüklemi çekimli bir eylem ya da eylem grubu olan cümlelerdir. Her türlü hareket iş, oluş eylem cümleleriyle karşılanır. Bu nedenle eylem cümleleri, ad cümlelerine oranla daha fazla kullanılır. Örnek : Bir adım daha yaklaşınca tanıdım.
Anlattığı fıkralarla çocukları güldürdü.
Bu kazağı değil, kırmızı olanı tercih ederim.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle.
Yapılarına Göre Cümleler : Bir cümle yapısı yönünden, içinde taşıdığı yargı sayısına göre incelenir.
Basit Cümle : Bir duyguyu, bir düşünceyi gösteren; kısaca bir tek yargıyı anlatan cümleler yapıları yönünden basittir. Basit cümleler yan cümle ve iç cümle içermez. Örnek :
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
Kahvaltıdan önce tüm öğrenciler, ellerinde süpürgeler, derslikleri ve spor salonunu temizliyorlar.
Bileşik Cümle : Birden çok duygu, düşünce ve yargıyı anlatan cümleler yapıları yönünden bileşiktir. Bileşik cümlelerde bir temel cümleyle, bir ya da birden çok yan cümle bulunur. Böylece aynı cümlenin içinde birden çok yargı oluşmuş ve bileşik cümle ortaya çıkmış olur. Örnek : Yazın başı pişenin, kışın aşı pişer.
Yan Cümle Temel Cümle
Bileşik Cümle Şu Yollarla Yapılabilir :
Eylemsilerle Kurulan Bileşik Cümle : Yan cümlesi eylemsilerle (adeylem, sıfateylem, bağeylem) oluşan bileşik cümlelerdir. Örnek :
Oraya gitmek için / sabah erken kalkmalıyız.
Yan cümle Temel Cümle
Erken kalkan / yol alır.
Yan cümle Temel cümle
Onu gördükçe / yüreğim sızım sızım sızlıyor.
Yan cümle Temel Cümle
UYARI : Bir cümledeki yan cümle sayısı, eylemsilerin temel cümlenin yüklemiyle kurduğu anlam ilişkisine göre belirlenir. Temel cümlenin yüklemiyle doğrudan anlam ilişkisi kuramayan eylemsiler yan cümle olarak kabul edilmez.
Aşağıda verilen örneği bu açıklama ışığında inceleyelim :
Kapıdan çıkışını / sokağın köşesini dönüşünü / yerden gazeteleri savuran rüzgara karşı güçlükle karşı koyuşunu / görüyorum.
Yukarıdaki cümlede dört eylemsi olmasına karşın üç yan cümle bulunmaktadır. Bu cümledeki yan cümlelerin yüklemle bağlantısını incelersek :
Kapıdan çıkışını (görüyorum)
Sokağın köşesini dönüşünü (görüyorum)
Yerden gazeteleri savuran rüzgara karşı güçlükle karşı koyuşunu (görüyorum)
“savuran” sıfat eylemi rüzgarı nitelemiş ve sıfat olmuştur. Ancak “görüyorum” yüklemiyle bir anlam ilişkisi oluşturmadığı için yan cümle kurmamıştır sadece eylemsidir.
İç Cümlelerle Kurulan Bileşik Cümle : Yan cümlesi iç cümleden oluşan ve bu yan cümlenin temel cümleye herhangi bir öğe göreviyle bağlandığı cümle yapıca bileşik cümledir. Örnek : Adam, karısına, sen bu işe karışma, dedi.
İç cümle
Çocuktur, düşe kalka büyür.
İç cümle
Sinemada Güneş Erken Doğar’ı izledik.
İç cümle
Koşullu Bileşik Cümle : Yan cümlesi dilek koşul kipiyle (-se, -sa) kurulan ve temel cümleye koşul ilgisiyle bağlanan cümlelere koşullu (şartlı) bileşik cümle denir. Örnek :
Oraya bir daha gidersen / karışmam.
Yan cümle Temel Cümle
Seni ararsa / ona kızdığımı söyle.
Yan cümle Temel cümle
Ne kadar uğraşırsan uğraş, / babadan kalma bir şeyler yoksa / zengin olamazsın.
Yan cümle Yan cümle Temel Cümle
“Ki” Bileşik Cümle : iki cümlenin “ki” bağlacıyla birbirine bağlanmasıyla oluşan bileşik cümlelere denir. Örnek :
Öyle bir bağırdım ki sesimden ben bile ürktüm.
Yan cümle Temel cümle
Şimdi çalışıyor olmalılar ki hiç sesleri çıkmıyor.
Yan cümle Temel cümle
Bekle ki istediğini bulayım.
Yan cümle Temel cümle
UYARI : “ki” den sonraki yancümle temel cümlenin bir öğesi olabilir. Örnek :
Bu işin sonunun gelmeyeceğini anladım.
Anladım ki bu işin sonu gelmeyecek.
Belirtili Nesne Yüklem
“Mi” Soru Edatıyla Kurulan Bileşik Cümle : Yan cümlesi “mi” soru edatıyla kurulan ve temel cümleye koşul ilgisiyle bağlanan bileşik cümlelerdir. Örnek :
İlkbahar geldi mi / doğa yemyeşil olur.
Yan cümle Temel cümle
Elimdeki işi bitirdim mi / hemen tatile çıkarım.
Yan cümle Temel Cümle
UYARI : “mi” soru edatıyla kurulan yan cümleler, temel cümleye zarf tümleci göreviyle bağlanır.
Sıralı Cümle : Sıralı cümleler, kuruluşça bağımsız cümlelerin öğe ortaklığı ya da bağlanış özelliğinden dolayı bir araya getirilmesinden meydana gelir.
Bu özelliklerine göre sıralı cümleleri iki gruba ayırarak inceleyebiliriz:
§ Bağımlı Sıralı Cümleler : Herhangi bir öğesi ortak olan (yüklem hariç) cümlelere bağımlı sıralı cümle denir. Örnek :
Bu şarkı, dillerden düşmeyecek, yıllar boyu söylenecek, hiç unutulmayacak.
Çocuğu yanına çağırdı, saçını okşadı, kucağına aldı.
§ Bağımsız Sıralı Cümleler : Hiçbir ortak öğesi olmadığı halde, anlamca birbirini tamamlayan, anlamca birbirinin devamı niteliğinde olan cümlelere bağımsız sıralı cümle denir. Örnek : At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır.
1 2 3 4
Öğrenciler top oynuyor, öğretmenler bahçede çay içiyordu.
1 2
Bağlı Cümle : “Ve, veya, ya da, ile, fakat, ama, çünkü” gibi herhangi bir bağlaçla birbirine bağlanan yargılara yapıları yönünden bağlı cümle denir. Örnek :
Ortalık kakarınca lambayı yaktı ve mutfağa geçti.
1 2
Okula gelemedi çünkü çok hastaymış.
1 2
Oraya gider gitmez beni arayacaktı fakat aramadı.
1 2
Sıralı Bağlı Cümle : Virgül ya da noktalı virgülle ayrılan, aynı zamanda birbirine bağlaçlarla bağlanan cümleler sıralı bağlı cümle adını alır. Örnek :
Gençtim, bekardım ve İstanbul’da bir yurtta kalıyordum.
Sıralı cümle .
Sıralı bağlı cümle
Anlamlarına Göre Cümleler : Cümleler, anlamları yönünden cümlede anlam ünitesinde ele alınıp incelenmiştir. Biz bu bölümde yalnızca örneklerle bu cümleleri tekrar edelim.
Olumlu Cümle : Örnek : Her şey gibi bu acı da unutulup gider bir gün.
Senin ne dolaplar çevirdiğini bilmiyor değilim.
Olumsuz Cümle : Örnek : Kim demiş, onun tembel bir öğrenci olduğunu.
İnsan vatanına hizmet etmekten usanır mı hiç.
Soru Cümlesi : Örnek : Davet etsek bizim eve gelir mi dersiniz?
Bu soruyu hangi yoldan çözeceksin?
Koşul (Şart) Cümlesi : Örnek : Derdini söylemeyen derman bulamaz.
Ona baktıkça seni hatırlıyorum.
Dilek (İstek) Cümlesi : Örnek : Biz de onunla gidelim.
Hayırlısıyla askerliğini bitirip gelsin de...
Emir (Buyruk) Cümlesi : Örnek : Burayı derhal terk edin.
İşini bitirir bitirmez yanıma gel.
Ünlem Cümlesi : Örnek : Tüh, nasıl unuttum!
İmdat, kurtaran yok mu!
6.Sınıf Cümlenin Ögeleri
Cümlenin Öğeleri
Cümle : Bir duygu, düşünce veya isteği kısaca bir yargıyı bildiren sözcük dizisine cümle denir.
ü Çalıştım.
ü Ders çalıştım.
ü Sabaha kadar durmadan ders çalıştım.
Uyarı : Cümle yargı bildiren anlatım bütünlüğüdür. Buna göre yargı bildirmeyen biz söz öbeği, cümle değildir. Sözgelimi, Akıllı adam, bir sıfat tamlaması olup, cümle değeri taşımaz. Oysa Adam akıllıydı. Dendiğinde bu bir yargı, bildirir ve cümle adını alır.
Cümlenin Öğeleri :
Temel Öğeler :
Yüklem : Cümlede iş, oluş, hareket, kısaca yargı bildiren sözcük veya söz grubudur. Bu tanıma dayalı olarak yüklemin iki şekilde karşımıza çıkabileceğine dikkat edelim.
Eylem Tabanı + Haber Kipi + Kişi Eki = Yüklem
Eylem Tabanı + Dilek Kipi + Kişi Eki = Yüklem
Ad ve Ad Soylu Sözcük + Ekeylem = Yüklem
Örnek : Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı.
Şuraya bir yatak ser, yavaş yavaş
UYARI : Ad ve ad soylu sözcükler ekeylemle çekimlenmeden de yüklem görevinde bulunabilir. Örnek : İçimde tuhaf bir hüzün vardı. (var + idi)
İçimde tuhaf bir hüzün var. (var).
Yüklemin Özellikleri :
ü Yüklem, tek sözcükten oluşabileceği gibi söz öbeklerinden de (Ad ve sıfat tamlamaları, deyimler, ikilemeler, bileşik eylemler) oluşabilir. Örnek :
Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
(Yardımcı eylemle kurulan bileşik eylem, yüklem durumunda)
Bu ev, kırmızı damlı eski bir köy eviydi. (Yüklem, sıfat tamlaması durumunda)
Sizinle konuşan kadın, çocuğun halasıymış.(Ad tamlaması, yüklem durumunda)
O sabah güneş pırıl pırıldı.(İkileme, yüklem durumunda)
Bu kez galiba baltayı taşa vurduk. (Deyim yüklem durumunda.)
ü Yalnızca ad değil, ad soylu tüm sözcükler ek-eylemle çekimlenerek yüklem olur. Örnek :
Yurdumuzu kurtaran, Atatürk’tür (Ad, yüklem durumunda)
Bendim geçen ey sevgili, sandalla denizden. (Zamir yüklem durumunda)
Biz üniversiteye giderken o küçüktü. (Adlaşmış sıfat, yüklem durumunda)
Onun kaliteli malları çoktur. (Zarf, yüklem durumunda)
Ak akçe kara gün içindir. (Edat öbeği yüklem durumunda)
Dilimizde sıkça kullanılan bağlaçlardan biri de “ve” dir. (Bağlaç , yüklem durumunda.)
Ağzından çıkan tek şey amandı. (Ünlem, yüklem durumunda)
ü Eylemsilerden, adeylem ve sıfateylemler, ek-eylemle çekimlenerek yüklem olur. Örnek :
Bütün dileği insanların birbirini karşılık beklemeden sevmesiydi.(Adeylem, ek-eylemle çekimlenerek yüklem olmuş.)
Adam, uzaktan bir tanıdıklarıymış. (Sıfat eylem, ek-eylemle çekimlenerek yüklem olmuş.)
ü Yüklem, pekiştirilmiş sözcüklerden de oluşabilir. Örnek :
Bütün gece konuştu da konuştu.
Bayram sabahı şehrin sokakları bomboştu.
Bütün çocukları çalışkan mı çalışkandı.
ü Sıralı cümlelerde, iki farklı yargı aynı yükleme uyum gösterirse ortak yüklem kullanılabilir. Örnek : Oğlan dayıya, kız halaya çeker. Bu bağımlı sıralı cümleyi yargı yönünden tek tek incelersek. Oğlan dayıya çeker.
Kız halaya çeker.
Bu cümlede “çeker” yüklemi ortak kullanılmıştır.
ü Kimi durumlarda yüklemin anlatımdan düştüğü görülür. Böyle durumlarda okuyucu veya dinleyici yüklemi zihninden tamamlar. Örnek :
Ev yapacaksan tuğladan, kıza alacaksan Muğla’dan.
Yukarıdaki anlatım tamamlanırsa :
Ev yapacaksan tuğladan yap. Kız alacaksan Muğla’dan al.
UYARI : İki farklı yargının tek eylemsiye ve tek yükleme bağlanması çoğu kez yargılardan birinin eylemsiyle ya da yüklemle uyumsuzluğuna neden olur ve anlatım bozukluğu yaratır. Bu anlatım bozukluğuna yüklem eksikliği adı verilir. Bu durumda her farklı yargıyı ayrı bir yancümleye (eylemsiye) ya da yükleme bağlamak anlatım bozukluğunu ortadan kaldırır. Örnek : Sigarayı az içkiyi de hiç içmez.
Sigarayı az (içer), içkiyi de hiç içmez.
Özne : Cümlede, yüklemin bildirdiği eylemi ya da yargıyı gerçekleştiren ve üstlenen öğe özne adını alır. Özne bir kişi ya da birkaç kişiden oluşuyorsa yükleme “Kim? Kimler?” soruları; kişi dışında bir varlık, nesne ya da kavram ise yükleme “Ne? Neler?” soruları yöneltilir. Örnek : Yazar, bu romanda sıradan bir olayı anlatıyor. (Anlatan kim? Yazar)
Özne Yüklem
Seni de ansızın yakalar bir gün ölüm. (Yakalayan ne? Ölüm)
Yüklem Özne
İki Çeşit Özne Vardır :
¨ Gerçek Özne : Yüklemde bildirilen eylemi ve yargıyı yapan, yerine getiren veya üstlenen varlık ve nesnedir. Örnek :
Divan edebiyatında işlenen konular, genellikle soyuttur. (Soyut olan ne?)
Gerçek Özne Yüklem
Hiçbir şair, hiçbir hikayeci yalnız bugün için yazmaz. (Yazmayan kim?)
Gerçek Özne Yüklem
¨ Sözde Özne : Yüklemde bildirilen eylemi yapan değil, yapılan eylemden etkilenen kişi, varlık ya da kavramlardır. Başka bir deyişle gerçek öznenin olmadığı cümlelerde asıl görevi, nesne olan sözcük sözde özne görevi üstlenir. Örnek :
Yeni öğretmenler, Doğu Anadolu’ya atanmış. (Atayan kim? Yok) (Atanan kim?)
Sözde Özne Yüklem
Yerler, çok iyi temizlenmiş. (Temizleyen kim? Belli değil?) (temizlenen ne?)
S.Özne Yüklem
UYARI : Sözde özne, yalnızca yükleminde bir eylemin bulunduğu eylem cümlelerinde yer alır. Ad cümlelerindeki özne, daima gerçek öznedir. Örnek :
Kültür mirasına sahip çıkmak, bilinçli bir tavırdır.
Gerçek Özne Yüklem
Öznenin Özellikleri :
¨ Bütün ad ve ad soylu sözcükler, cümle içinde özne görevinde bulunabilir. Örnek :
Bağışlayın beni arkadaşlar. (Ad, özne durumunda)
Yüklem Özne
Ben, gül yanaklı bir çocuğa benzerim. (Zamir özne durumunda)
Özne Yüklem
Tembeller başarılı olamaz. (Adlaşmış sıfat, özne durumunda)
Özne Yüklem
Gece, bir tül gibi şehre iniyor. (Zarf özne durumunda)
Özne Yüklem
Gibi, sözcükler ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kurar. (Edat, özne)
Özne Yüklem
Fakat, karşıt yargıları bağlar. (Bağlaç özne durumunda)
Özne Yüklem
Ey, seslenme anlamı taşır. (Ünlem, özne durumunda)
Özne Yüklem
¨ Ad ve sıfat tamlamaları, deyimler ve ikilemeler özne olabilir. Örnek :
Sanatçının yaratıcılığı, sezgi ve duygu gücüne bağlıdır. (Ad tamlaması özne durumunda)
Kimi şair ve yazarlar, düşüncelerinin kolayca anlaşılmasını istemezler.
(Sıfat tamlaması, özne durumunda)
Pot kırmak, onun adetiydi. (deyim özne durumunda)
Konu komşu bu duruma ne diyecek. (İkileme, özne durumunda)
¨ Kimi durumlarda ara söz, özneyi açıklamak amacıyla kullanılır. Bu kullanıma açıklamalı özne denir. Örnek : Annem, beni doğurup büyüten o yüce insan, artık yoktu.
Sınıftan biri, genç bir kız, elini kaldırdı.
¨ Kimi sıralı cümlelerde her cümle için tek bir özne kullanılır ve ortak özne meydana gelir. Örnek : Her canlı doğar, yaşar, ölür. Bu sıralı cümleleri ayırırsak.
Her canlı doğar.
Her canlı yaşar.
Her canlı ölür. “Her canlı” üç ayrı eylemi gerçekleştirdiği için ortak öznedir.
¨ Eylemsiler ve eylemsilerin de yer aldığı çeşitli söz grupları cümlede özne görevi yapar.
Örnek : Yan Cümle Temel Cümle
Şiir okumak / büyük bir zevktir.
Yüklem Özne
Yan Cümle Temel Cümle
Çok Konuşanlar / Dışarı çıksın
Özne Yüklem
UYARI : İki cümlede tek özne bulunabilir. Böyle öznelere ortak özne denir. Ancak iki farklı yargının tek özneye bağlanması kim zaman yargılardan birinin özneyle uyum sağlayamaması sonucunu doğurur. Bu anlatım bozukluğuna özne eksikliği adı verilir. Örnek :
Hepsi ona gülüp geçmiş, onu dinelememişti.
Hepsi ona gülüp geçmiş, (hiçbiri) onu dinlememişti.
Özne – Yüklem Uygunluğu : Bir cümlede anlamın açık ve anlaşılır olması için özneyle yüklem arasında, tekillik- çoğulluk ve kişi yönünden uygunluk olmalıdır.
Özne ile Yüklem arasında iki yönden uygunluk vardır :
§ Tekillik-Çoğulluk Yönünden Uygunluk :
a) Cansız varlıklar, soyut kavramlar insan dışındaki canlı varlıklar, organ ve zaman adlarının çoğul şekilleri özne olduğunda bunların yüklemleri tekil olur. Örnek :
Bütün eşyalar kapının önünde duruyor(lar).
Bu düşünceler çoktan eskidi(ler).
Kuzular uzaktan uzağa bağrıştı(lar).
Ağaçlar sonbaharda yapraklarını döker(ler).
Günler gittikçe uzuyor(lar).
Ellerim tutmuyor(lar).
b) Özne birden çok sıfatın oluşturduğu sıfat tamlaması biçimindeyse yüklem genellikle tekil olur. Örnek : Bu iki kafadar yine yola koyuldu(lar).
c) Sayı sıfatıyla kurulan tamlamalar özne olduklarında yüklem tekil olur. Örnek :
İki adam seni arıyor(lar).
Sınıftan on kişi dışarı çıktı(lar).
d) Belgisiz zamirler özne olduklarında yüklem tekil olur. Örnek :
Hepsi seni sormaya gelmiş(ler).
Bazıları balık sevmez(ler).
e) Mecaz-ı mürsel yoluyla oluşan topluluk adları, özne olduklarında yüklem tekil olur. Örnek : Gol atılınca stad ayağa kalktı(lar).
Kasaba yollara döküldü(ler).
f) İnsanlar için özne çoğul olduğunda yüklem tekil de çoğul da olabilir. Örnek :
Öğrenciler sınıfta ders dinliyorlar.
Öğrenciler, ders bitince evlerine gitti.
g) Cümlede birden çok özne varsa yüklem de çoğul olur. Örnek :
A. Muhip Dranas da Cahit Sıtkı da Fransız şiirini örnek aldıklarını kabul etmezler.
UYARI : Belgisiz sıfatların tamlayan olarak kullanıldığı sıfat tamlamaları özne olduğunda yüklem tekil de çoğul a olabilir. Örnek :
Kimi insanlar böyle düşünmez.
Kimi insanlar böyle düşünmezler.
Cansız varlıklar kişileştirilip özne görevinde kullanıldıklarında ve çoğul olduklarında yüklem tekil de çoğul da olabilir. Örnek :
Dağlar, doğan güne karşı hatalarını düşünüyorlar.
Nehirler burada şarkılar söylüyordu.
§ Kişi Yönünden Uygunluk :
a) İkinci ve üçüncü kişiler özne olursa bunların yüklemleri ikinci çoğul kişi olur. Örnek : Sen ve Ahmet beni dışarıda bekleyin.
b) Özne birinci ve ikinci kişi ya da birinci ve üçüncü kişiyse yüklem birinci çoğul olur. Örnek : O da ben de seni bekledik.
O konuya sen ve ben çalışacağız.
c) Özne birinci, ikinci ve üçüncü kişiyse yüklem birinci çoğul olur. Örnek :
Oraya ben, sen ve Ahmet gideceğiz.
Yardımcı Öğeler :
Nesne : (Düz Tümleç) Öznenin yaptığı eylemden etkilenen varlık ya da nesnedir. Nesne, cümledeki kullanımına göre ikiye ayrılır :
§ Belirtili Nesne : Öznenin yaptığı işten etkilenen öğe adın “i” (gösterme, belirtme) durumuyla çekimlenirse belirtili nesne görevi yapar.
Belirtili nesneyi bulabilmek için yükleme “Kimi? Neyi? Kimleri? Neleri?” sorularından uygun olan biri yöneltilir. Örnek :
Çocuğun elindeki minik siyah köpeği hepimiz sevmiştik. (Neyi?)
Belirtili Nesne
Bu işin peşinde olduğunu biliyorum, saklama. (Neyi?)
Belirtili Nesne
Seni de onu da yakından tanıyoruz. (Kimi?)
Belirtili nesne
§ Belirtisiz Nesne : Öznenin yaptığı eylemden etkilenen öğe, ad durum eklerinden biriyle çekime girmişse cümle içinde belirtisiz nesne görevi yapar.
Belirtisiz nesneyi bulmak için yükleme “Ne?, Neler?” sorusu yöneltilir. Örnek :
Ona her zaman bir kucak dolusu çiçek götürürdüm. (Ne?)
Her gece, Kırmızı Başlıklı Kız adında bir masal anlatırdı.
Belirtisiz Nesne
Nesnenin Özellikleri :
a) Nesne, yalnızca yükleminde eylem olan cümlelerde bulunur. Yükleminde ad ve ad soylu sözcüklerin bulunduğu cümlelerde nesne olmaz. Örnek :
Bu adam, sorduğum tüm soruları yanıtsız bıraktı.
Nesne Eylem
b) Nesne, tek sözcük olabildiği gibi sözcük grubu da olabilir. Örnek :
Kalemleri, defterleri, kitapları, üst üste yığdı.
Nesne Öbeği
c) Bazı cümlelerde ara söz, nesneyi açıklamak için kullanılır. Buna açıklamalı nesne denir. Bu söz, nesneyle birlikte tek öğe olarak değerlendirilir. Örnek :
Babamı, o büyük insanı, bir daha görmeyecektim.
Nesne Açıklamalı Nesne
Yaşlı kadın, çocuğu – o kuru, sıska vücudu – son bir kez kucakladı.
Nesne Açıklamalı Nesne
d) Kimi bileşik cümlelerde birden çok çekimli eylemin ya da eylemsinin anlamını tek nesne tamamlayabilir, buna ortak nesne denir. Örnek :
Kitabı eline aldı, bir süre okudu, sonra yerine koydu.
(Kitabı belirtili nesnesi aldı, okudu, koydu eylemlerinin ortak nesnesidir.)
e) Eylemsiler ve eylemsilerin de yer aldığı çeşitli söz grupları cümlede nesne görevi yapar. Örnek :
Yan Cümle Temel Cümle
Onun buraya gelişini / görmedim.
Belirtili Nesne Yüklem
Yan Cümle Temel Cümle
Ders çalışmayı / istemiyor.
Belirtili Nesne Yüklem
Dolaylı Tümleç : -e, -de, -den
Kime? Bunu bir de babama soralım.
-e durum eki Yönelme Neye? Çocuk bir süre kitaba baktı.
Nereye? Okula dilekçe verdim?
Kimde? Ahmet’te aynısından var.
-de durum eki Bulunma Neyde? Yazıyı kitapta görmüş.
Nerede? Onu geçen gün sokakta gördüm.
Kimden? Dedemden bütün aile çekinirdi.
-den durum eki Çıkma Neyden? Şekerden böcek çıktı.
Nereden? Uzaktan bir ses duyuldu.
Dolaylı Tümlecin Özellikleri :
a) “e, de, den” durumuyla çekimlenen sözcükler, eylemi zaman değil, durum yönünden etkilerse dolaylı tümleç olmaz. Zarf tümleci veya edat tümleci görevinde bulunur. Örnek : Sabaha orada oluruz (Ne zaman?)
Zarf tümleci
Altı yaşında okuma öğrendi. (Ne zaman?)
Zarf Tümleci
Sabaha kadar ders çalıştık. (Ne zamana kadar?)
Edat Tümleci
b) Kimi cümlelerde ara söz, dolaylı tümleci açıklamak amacıyla kullanılır ve açıklamalı dolaylı tümleç meydana gelir. Örnek :
Memleketine, özlemini çektiği o yerlere, dönüyordu.
Dolaylı Tümleç Dolaylı tümlecin açıklayıcısı Yüklem
c) Sıralı cümlelerde dolaylı tümleç, birden çok cümlenin ortak öğesi olabilir. Buna ortak dolaylı tümleç denir. Örnek :
Ona çok kızıyor, her gördüğü yerde bağırıyordu.
Ona çok kızıyor.
Ona her gördüğü yerde bağırıyordu.
d) Eylemsiler ve eylemsilerin de yer aldığı çeşitli söz grupları cümlede dolaylı tümleç görevi yapar. Örnek : Yan Cümle Temel Cümle
Ondan duyduklarına / inanamayacaksın.
Dolaylı Tümleç Yüklem
Yan Cümle Temel Cümle
Buraya geldiğine / bin pişman oldu.
Dolaylı tümleç
Cümle : Bir duygu, düşünce veya isteği kısaca bir yargıyı bildiren sözcük dizisine cümle denir.
ü Çalıştım.
ü Ders çalıştım.
ü Sabaha kadar durmadan ders çalıştım.
Uyarı : Cümle yargı bildiren anlatım bütünlüğüdür. Buna göre yargı bildirmeyen biz söz öbeği, cümle değildir. Sözgelimi, Akıllı adam, bir sıfat tamlaması olup, cümle değeri taşımaz. Oysa Adam akıllıydı. Dendiğinde bu bir yargı, bildirir ve cümle adını alır.
Cümlenin Öğeleri :
Temel Öğeler :
Yüklem : Cümlede iş, oluş, hareket, kısaca yargı bildiren sözcük veya söz grubudur. Bu tanıma dayalı olarak yüklemin iki şekilde karşımıza çıkabileceğine dikkat edelim.
Eylem Tabanı + Haber Kipi + Kişi Eki = Yüklem
Eylem Tabanı + Dilek Kipi + Kişi Eki = Yüklem
Ad ve Ad Soylu Sözcük + Ekeylem = Yüklem
Örnek : Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı.
Şuraya bir yatak ser, yavaş yavaş
UYARI : Ad ve ad soylu sözcükler ekeylemle çekimlenmeden de yüklem görevinde bulunabilir. Örnek : İçimde tuhaf bir hüzün vardı. (var + idi)
İçimde tuhaf bir hüzün var. (var).
Yüklemin Özellikleri :
ü Yüklem, tek sözcükten oluşabileceği gibi söz öbeklerinden de (Ad ve sıfat tamlamaları, deyimler, ikilemeler, bileşik eylemler) oluşabilir. Örnek :
Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
(Yardımcı eylemle kurulan bileşik eylem, yüklem durumunda)
Bu ev, kırmızı damlı eski bir köy eviydi. (Yüklem, sıfat tamlaması durumunda)
Sizinle konuşan kadın, çocuğun halasıymış.(Ad tamlaması, yüklem durumunda)
O sabah güneş pırıl pırıldı.(İkileme, yüklem durumunda)
Bu kez galiba baltayı taşa vurduk. (Deyim yüklem durumunda.)
ü Yalnızca ad değil, ad soylu tüm sözcükler ek-eylemle çekimlenerek yüklem olur. Örnek :
Yurdumuzu kurtaran, Atatürk’tür (Ad, yüklem durumunda)
Bendim geçen ey sevgili, sandalla denizden. (Zamir yüklem durumunda)
Biz üniversiteye giderken o küçüktü. (Adlaşmış sıfat, yüklem durumunda)
Onun kaliteli malları çoktur. (Zarf, yüklem durumunda)
Ak akçe kara gün içindir. (Edat öbeği yüklem durumunda)
Dilimizde sıkça kullanılan bağlaçlardan biri de “ve” dir. (Bağlaç , yüklem durumunda.)
Ağzından çıkan tek şey amandı. (Ünlem, yüklem durumunda)
ü Eylemsilerden, adeylem ve sıfateylemler, ek-eylemle çekimlenerek yüklem olur. Örnek :
Bütün dileği insanların birbirini karşılık beklemeden sevmesiydi.(Adeylem, ek-eylemle çekimlenerek yüklem olmuş.)
Adam, uzaktan bir tanıdıklarıymış. (Sıfat eylem, ek-eylemle çekimlenerek yüklem olmuş.)
ü Yüklem, pekiştirilmiş sözcüklerden de oluşabilir. Örnek :
Bütün gece konuştu da konuştu.
Bayram sabahı şehrin sokakları bomboştu.
Bütün çocukları çalışkan mı çalışkandı.
ü Sıralı cümlelerde, iki farklı yargı aynı yükleme uyum gösterirse ortak yüklem kullanılabilir. Örnek : Oğlan dayıya, kız halaya çeker. Bu bağımlı sıralı cümleyi yargı yönünden tek tek incelersek. Oğlan dayıya çeker.
Kız halaya çeker.
Bu cümlede “çeker” yüklemi ortak kullanılmıştır.
ü Kimi durumlarda yüklemin anlatımdan düştüğü görülür. Böyle durumlarda okuyucu veya dinleyici yüklemi zihninden tamamlar. Örnek :
Ev yapacaksan tuğladan, kıza alacaksan Muğla’dan.
Yukarıdaki anlatım tamamlanırsa :
Ev yapacaksan tuğladan yap. Kız alacaksan Muğla’dan al.
UYARI : İki farklı yargının tek eylemsiye ve tek yükleme bağlanması çoğu kez yargılardan birinin eylemsiyle ya da yüklemle uyumsuzluğuna neden olur ve anlatım bozukluğu yaratır. Bu anlatım bozukluğuna yüklem eksikliği adı verilir. Bu durumda her farklı yargıyı ayrı bir yancümleye (eylemsiye) ya da yükleme bağlamak anlatım bozukluğunu ortadan kaldırır. Örnek : Sigarayı az içkiyi de hiç içmez.
Sigarayı az (içer), içkiyi de hiç içmez.
Özne : Cümlede, yüklemin bildirdiği eylemi ya da yargıyı gerçekleştiren ve üstlenen öğe özne adını alır. Özne bir kişi ya da birkaç kişiden oluşuyorsa yükleme “Kim? Kimler?” soruları; kişi dışında bir varlık, nesne ya da kavram ise yükleme “Ne? Neler?” soruları yöneltilir. Örnek : Yazar, bu romanda sıradan bir olayı anlatıyor. (Anlatan kim? Yazar)
Özne Yüklem
Seni de ansızın yakalar bir gün ölüm. (Yakalayan ne? Ölüm)
Yüklem Özne
İki Çeşit Özne Vardır :
¨ Gerçek Özne : Yüklemde bildirilen eylemi ve yargıyı yapan, yerine getiren veya üstlenen varlık ve nesnedir. Örnek :
Divan edebiyatında işlenen konular, genellikle soyuttur. (Soyut olan ne?)
Gerçek Özne Yüklem
Hiçbir şair, hiçbir hikayeci yalnız bugün için yazmaz. (Yazmayan kim?)
Gerçek Özne Yüklem
¨ Sözde Özne : Yüklemde bildirilen eylemi yapan değil, yapılan eylemden etkilenen kişi, varlık ya da kavramlardır. Başka bir deyişle gerçek öznenin olmadığı cümlelerde asıl görevi, nesne olan sözcük sözde özne görevi üstlenir. Örnek :
Yeni öğretmenler, Doğu Anadolu’ya atanmış. (Atayan kim? Yok) (Atanan kim?)
Sözde Özne Yüklem
Yerler, çok iyi temizlenmiş. (Temizleyen kim? Belli değil?) (temizlenen ne?)
S.Özne Yüklem
UYARI : Sözde özne, yalnızca yükleminde bir eylemin bulunduğu eylem cümlelerinde yer alır. Ad cümlelerindeki özne, daima gerçek öznedir. Örnek :
Kültür mirasına sahip çıkmak, bilinçli bir tavırdır.
Gerçek Özne Yüklem
Öznenin Özellikleri :
¨ Bütün ad ve ad soylu sözcükler, cümle içinde özne görevinde bulunabilir. Örnek :
Bağışlayın beni arkadaşlar. (Ad, özne durumunda)
Yüklem Özne
Ben, gül yanaklı bir çocuğa benzerim. (Zamir özne durumunda)
Özne Yüklem
Tembeller başarılı olamaz. (Adlaşmış sıfat, özne durumunda)
Özne Yüklem
Gece, bir tül gibi şehre iniyor. (Zarf özne durumunda)
Özne Yüklem
Gibi, sözcükler ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kurar. (Edat, özne)
Özne Yüklem
Fakat, karşıt yargıları bağlar. (Bağlaç özne durumunda)
Özne Yüklem
Ey, seslenme anlamı taşır. (Ünlem, özne durumunda)
Özne Yüklem
¨ Ad ve sıfat tamlamaları, deyimler ve ikilemeler özne olabilir. Örnek :
Sanatçının yaratıcılığı, sezgi ve duygu gücüne bağlıdır. (Ad tamlaması özne durumunda)
Kimi şair ve yazarlar, düşüncelerinin kolayca anlaşılmasını istemezler.
(Sıfat tamlaması, özne durumunda)
Pot kırmak, onun adetiydi. (deyim özne durumunda)
Konu komşu bu duruma ne diyecek. (İkileme, özne durumunda)
¨ Kimi durumlarda ara söz, özneyi açıklamak amacıyla kullanılır. Bu kullanıma açıklamalı özne denir. Örnek : Annem, beni doğurup büyüten o yüce insan, artık yoktu.
Sınıftan biri, genç bir kız, elini kaldırdı.
¨ Kimi sıralı cümlelerde her cümle için tek bir özne kullanılır ve ortak özne meydana gelir. Örnek : Her canlı doğar, yaşar, ölür. Bu sıralı cümleleri ayırırsak.
Her canlı doğar.
Her canlı yaşar.
Her canlı ölür. “Her canlı” üç ayrı eylemi gerçekleştirdiği için ortak öznedir.
¨ Eylemsiler ve eylemsilerin de yer aldığı çeşitli söz grupları cümlede özne görevi yapar.
Örnek : Yan Cümle Temel Cümle
Şiir okumak / büyük bir zevktir.
Yüklem Özne
Yan Cümle Temel Cümle
Çok Konuşanlar / Dışarı çıksın
Özne Yüklem
UYARI : İki cümlede tek özne bulunabilir. Böyle öznelere ortak özne denir. Ancak iki farklı yargının tek özneye bağlanması kim zaman yargılardan birinin özneyle uyum sağlayamaması sonucunu doğurur. Bu anlatım bozukluğuna özne eksikliği adı verilir. Örnek :
Hepsi ona gülüp geçmiş, onu dinelememişti.
Hepsi ona gülüp geçmiş, (hiçbiri) onu dinlememişti.
Özne – Yüklem Uygunluğu : Bir cümlede anlamın açık ve anlaşılır olması için özneyle yüklem arasında, tekillik- çoğulluk ve kişi yönünden uygunluk olmalıdır.
Özne ile Yüklem arasında iki yönden uygunluk vardır :
§ Tekillik-Çoğulluk Yönünden Uygunluk :
a) Cansız varlıklar, soyut kavramlar insan dışındaki canlı varlıklar, organ ve zaman adlarının çoğul şekilleri özne olduğunda bunların yüklemleri tekil olur. Örnek :
Bütün eşyalar kapının önünde duruyor(lar).
Bu düşünceler çoktan eskidi(ler).
Kuzular uzaktan uzağa bağrıştı(lar).
Ağaçlar sonbaharda yapraklarını döker(ler).
Günler gittikçe uzuyor(lar).
Ellerim tutmuyor(lar).
b) Özne birden çok sıfatın oluşturduğu sıfat tamlaması biçimindeyse yüklem genellikle tekil olur. Örnek : Bu iki kafadar yine yola koyuldu(lar).
c) Sayı sıfatıyla kurulan tamlamalar özne olduklarında yüklem tekil olur. Örnek :
İki adam seni arıyor(lar).
Sınıftan on kişi dışarı çıktı(lar).
d) Belgisiz zamirler özne olduklarında yüklem tekil olur. Örnek :
Hepsi seni sormaya gelmiş(ler).
Bazıları balık sevmez(ler).
e) Mecaz-ı mürsel yoluyla oluşan topluluk adları, özne olduklarında yüklem tekil olur. Örnek : Gol atılınca stad ayağa kalktı(lar).
Kasaba yollara döküldü(ler).
f) İnsanlar için özne çoğul olduğunda yüklem tekil de çoğul da olabilir. Örnek :
Öğrenciler sınıfta ders dinliyorlar.
Öğrenciler, ders bitince evlerine gitti.
g) Cümlede birden çok özne varsa yüklem de çoğul olur. Örnek :
A. Muhip Dranas da Cahit Sıtkı da Fransız şiirini örnek aldıklarını kabul etmezler.
UYARI : Belgisiz sıfatların tamlayan olarak kullanıldığı sıfat tamlamaları özne olduğunda yüklem tekil de çoğul a olabilir. Örnek :
Kimi insanlar böyle düşünmez.
Kimi insanlar böyle düşünmezler.
Cansız varlıklar kişileştirilip özne görevinde kullanıldıklarında ve çoğul olduklarında yüklem tekil de çoğul da olabilir. Örnek :
Dağlar, doğan güne karşı hatalarını düşünüyorlar.
Nehirler burada şarkılar söylüyordu.
§ Kişi Yönünden Uygunluk :
a) İkinci ve üçüncü kişiler özne olursa bunların yüklemleri ikinci çoğul kişi olur. Örnek : Sen ve Ahmet beni dışarıda bekleyin.
b) Özne birinci ve ikinci kişi ya da birinci ve üçüncü kişiyse yüklem birinci çoğul olur. Örnek : O da ben de seni bekledik.
O konuya sen ve ben çalışacağız.
c) Özne birinci, ikinci ve üçüncü kişiyse yüklem birinci çoğul olur. Örnek :
Oraya ben, sen ve Ahmet gideceğiz.
Yardımcı Öğeler :
Nesne : (Düz Tümleç) Öznenin yaptığı eylemden etkilenen varlık ya da nesnedir. Nesne, cümledeki kullanımına göre ikiye ayrılır :
§ Belirtili Nesne : Öznenin yaptığı işten etkilenen öğe adın “i” (gösterme, belirtme) durumuyla çekimlenirse belirtili nesne görevi yapar.
Belirtili nesneyi bulabilmek için yükleme “Kimi? Neyi? Kimleri? Neleri?” sorularından uygun olan biri yöneltilir. Örnek :
Çocuğun elindeki minik siyah köpeği hepimiz sevmiştik. (Neyi?)
Belirtili Nesne
Bu işin peşinde olduğunu biliyorum, saklama. (Neyi?)
Belirtili Nesne
Seni de onu da yakından tanıyoruz. (Kimi?)
Belirtili nesne
§ Belirtisiz Nesne : Öznenin yaptığı eylemden etkilenen öğe, ad durum eklerinden biriyle çekime girmişse cümle içinde belirtisiz nesne görevi yapar.
Belirtisiz nesneyi bulmak için yükleme “Ne?, Neler?” sorusu yöneltilir. Örnek :
Ona her zaman bir kucak dolusu çiçek götürürdüm. (Ne?)
Her gece, Kırmızı Başlıklı Kız adında bir masal anlatırdı.
Belirtisiz Nesne
Nesnenin Özellikleri :
a) Nesne, yalnızca yükleminde eylem olan cümlelerde bulunur. Yükleminde ad ve ad soylu sözcüklerin bulunduğu cümlelerde nesne olmaz. Örnek :
Bu adam, sorduğum tüm soruları yanıtsız bıraktı.
Nesne Eylem
b) Nesne, tek sözcük olabildiği gibi sözcük grubu da olabilir. Örnek :
Kalemleri, defterleri, kitapları, üst üste yığdı.
Nesne Öbeği
c) Bazı cümlelerde ara söz, nesneyi açıklamak için kullanılır. Buna açıklamalı nesne denir. Bu söz, nesneyle birlikte tek öğe olarak değerlendirilir. Örnek :
Babamı, o büyük insanı, bir daha görmeyecektim.
Nesne Açıklamalı Nesne
Yaşlı kadın, çocuğu – o kuru, sıska vücudu – son bir kez kucakladı.
Nesne Açıklamalı Nesne
d) Kimi bileşik cümlelerde birden çok çekimli eylemin ya da eylemsinin anlamını tek nesne tamamlayabilir, buna ortak nesne denir. Örnek :
Kitabı eline aldı, bir süre okudu, sonra yerine koydu.
(Kitabı belirtili nesnesi aldı, okudu, koydu eylemlerinin ortak nesnesidir.)
e) Eylemsiler ve eylemsilerin de yer aldığı çeşitli söz grupları cümlede nesne görevi yapar. Örnek :
Yan Cümle Temel Cümle
Onun buraya gelişini / görmedim.
Belirtili Nesne Yüklem
Yan Cümle Temel Cümle
Ders çalışmayı / istemiyor.
Belirtili Nesne Yüklem
Dolaylı Tümleç : -e, -de, -den
Kime? Bunu bir de babama soralım.
-e durum eki Yönelme Neye? Çocuk bir süre kitaba baktı.
Nereye? Okula dilekçe verdim?
Kimde? Ahmet’te aynısından var.
-de durum eki Bulunma Neyde? Yazıyı kitapta görmüş.
Nerede? Onu geçen gün sokakta gördüm.
Kimden? Dedemden bütün aile çekinirdi.
-den durum eki Çıkma Neyden? Şekerden böcek çıktı.
Nereden? Uzaktan bir ses duyuldu.
Dolaylı Tümlecin Özellikleri :
a) “e, de, den” durumuyla çekimlenen sözcükler, eylemi zaman değil, durum yönünden etkilerse dolaylı tümleç olmaz. Zarf tümleci veya edat tümleci görevinde bulunur. Örnek : Sabaha orada oluruz (Ne zaman?)
Zarf tümleci
Altı yaşında okuma öğrendi. (Ne zaman?)
Zarf Tümleci
Sabaha kadar ders çalıştık. (Ne zamana kadar?)
Edat Tümleci
b) Kimi cümlelerde ara söz, dolaylı tümleci açıklamak amacıyla kullanılır ve açıklamalı dolaylı tümleç meydana gelir. Örnek :
Memleketine, özlemini çektiği o yerlere, dönüyordu.
Dolaylı Tümleç Dolaylı tümlecin açıklayıcısı Yüklem
c) Sıralı cümlelerde dolaylı tümleç, birden çok cümlenin ortak öğesi olabilir. Buna ortak dolaylı tümleç denir. Örnek :
Ona çok kızıyor, her gördüğü yerde bağırıyordu.
Ona çok kızıyor.
Ona her gördüğü yerde bağırıyordu.
d) Eylemsiler ve eylemsilerin de yer aldığı çeşitli söz grupları cümlede dolaylı tümleç görevi yapar. Örnek : Yan Cümle Temel Cümle
Ondan duyduklarına / inanamayacaksın.
Dolaylı Tümleç Yüklem
Yan Cümle Temel Cümle
Buraya geldiğine / bin pişman oldu.
Dolaylı tümleç
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)